Kasaba (1)
derken; kasabada
talebelerin kaldığı kiralık odalarda “yüksel gazocağı”yla tanıştık yeni rakı şişesinden haznesine biraz ispirto döker ateşleyip, bekler ateşin bitmesine yakın pompalardık bir-kaç kişi Almanya’ya gidince tüpgaz da geldi köye yıllardır “aygaz” diye tanıdık... Sadık Başaran’ın sayesinde . ev sahibinin kileri, alet odası ve odunluk ile samanlık ve ahırının bulunduğu alt katta sıkıştırılmış evin arkasında, bahçeye bakan küçük bir oda! bütün dünyamız okul ve bu odaya sıkışmış on yaşında birköy çocuğu “yalnız başıma” kalış, . seyrek, tahta baraka tuvaletim, dışarıda besi hayvanlarının hatılından su içtiği çeşmem ev sahibim sekiz nüfusuyla ikinci katda suyu mutfağında, lavabosunda, balkondaki helasında holde devamlı, her odasında, salonunda floresan yanar merdiveninde karpuz lamba sabaha kadar . ama; suya, elektrik giderlerine yarı-yarıya ortaktık, “gardaş payı” derdi ceket iç cebinde sakladığı tahakkuk fişini gösterirdi yarısını öderdim kuruşuna kadar ama onlardan geç yatmaya kalksam gönlü olmazdı “-ders çalışırkana uyuya galısın yorganı üsdüne çek asdanım” diye benim tarafı ana şalterinden kapatırdı, elektriği akşamları düğmeyi basınca ışık yanar, kaldırınca da sönerdi, . “-uykunu alamazsan uyuklarsın dersde eyi uykular garayeğenim” “-bu çocuk okur evel-Allah deye her zaman derim” diye söylenerek üst kattaki evine çıkardı gıcırdatarak tahta basamakları, sen şepit yeyon, ağırlık basaa(r), onun o “şepit” deyişi bana “depit” gibi gelirdi söverdim.. içimden tabi.. . |