Er Kişi NiyetineFalın f’sine inanmazdım Hiçte sevmezdim o meymenetsiz falcıları Koştur koştur falcıya gidenleri içten içe küçümser İskambil kağıtlarında aşk arayanlara Katıla katıla gülerdim Şimdiyse… “Üç vakte gelecek” desinler diye Falcılara şaklabanlık yapıp Kahve fallarımda sen çıkasın diye Ters dönmüş fincanlara el altından rüşvet veriyorum Öyle afili gittin ki… Ben bile Hani şu yaşlı köpeğini ormana bırakır gibi bıraktığın ben bile Şapka çıkardım gidişine Yarasını yalayan hayvanlar gibi acımı yaladım da Bir gün bile kan değdirmedim lepiska saçlı aşkımın dişine Çapraz sorguda seni sordu Devrin afet-i devranları “Kim, seni bu hallere düşüren kadın kim” dediler Kimseye zikretmedim adını Haydudu eşkıyası yolumu kesti de ser verip sır vermedim Kırk yamalık gibi üstümde sırıtıp Bir papaza giydirilen derviş hırkası gibi yakışmasa da üstüme sensizlik İsyan edip, baş kaldırmadım sevdama Bir kıvılcımla yanan ormanlar gibi içten içe yanıp Fırtınanın devirdiği ağaçlar gibi kederlensem de Her gece aşk yanığı ellerimle yıldız topladım saçlarına Belki obsidyen karası saçlarına takarsın diye.. Ölüm dediğin mezara girmekse sevdiğim Er kişi niyetine Her mezara ben gömüldüm Sen içimde ölme diye… |
Bir kelime daha öğrendim şiir vesilesi ile.
Obsidyen...şiirde sadece rengi için mi kullanıldı yoksa nasıl oluşur ve nerelerde bulunur o anlamı da kapsıyor mu bilmiyorum. Ama her iki özelliğini de şiire çok yakıştırdım ben.
Hatta renginden çok o diğer anlamı daha çok yakıştırdım.
Şiir gidenin ardından sessiz ve hiç incitmeyen bir sitem idi. Yürekte kimselere duyurmadan yaşanan.
Ve şiir Yine hüzün hırkasını giymiş masum ama kederli gözlerle baktı gözlerimize
Tebrikler Highrock