Rosa / MihribanŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Büyük Şair Sezai Karakoç’un ölüm yıl dönümü vesilesiyle 16 Kasım’da başlanan ama vakitsizlikten ancak tamamladığım bir çalışma. Ölümsüz şairlere minnet ve saygıyla….
Hüzün yas, yas sır taşır yüreğime
Karanlığın perdesi iner beyaz yatağa Gece yüzünde aydınlanır Rosa Ve titrer lâmbamda aşkın alevi Sarı saçlar deli gönle bağlanır Bağlanır da gönül gama bulanır Bir yanım siyah güller vadisi Bir yanım sarı saçta sallanır Ömür har-ı gam, seyr-i sefa Her insan sevdiği kadardır Rosa Gülmek kadar ağlamak da nimettir Ve sevgili… Berrak sularda bazen bulanık akar Ne Mona Rosa, ne de siyah güller Ne sarı saçlar, ne de bir Mihriban Çok izler bıraktı zamansız gidenler Dönen de olmadı gittiği yerden Geyve’nin gülleri sahipsiz kaldı Zambaklar kuytuda uykuya daldı Söylesene Rosa, sende duydun mu? Aşkın şairleri toprağa düştü Ömür bir yılkıymış hoyratça koşan Aşkın kor bahrinde hesapsız coşan Gâhi deli rüzgâr, gâhi taşkın sel Kurcalama Rosa, ölen de yaşar |
Gönlümde solmuş, derin yaralarla örülü bir bahçe.
Zambaklar uykuda, hüzün kokan gecelerde,
Sevdamı sergiliyorum, sessizliğin yüreğinde....
Bu şiirde derin bir hüzün ve aşkın iç içe geçtiği bir atmosfer var. Şair, yaşadığı duygusal iniş çıkışları ve sevgisinin karmaşıklığını içten bir dille ifade ediyor. "Rosa" adı, şiire bir dokunuş katıyor ve aşkın bu isimde somutlaştığı bir yolculuğa davet ediyor. Siyah güller, sarı saçlar ve ölüm teması, şiire derinlik kazandırıyor. Şiirin sonunda ise yaşamın geçiciliği ve sevgilinin ayrılığına dair bir iç hesaplaşma var. Bu şiir, duygu yoğunluğu ve içsel derinliğiyle etkileyici bir eser. Yüreğinize sağlık kardeşim.