Dünyanın En Uzun Vapur Yolculuğuydu Çünkü Sen Vardın: Bükülen Zamanın Hatıratına ve Gök, Bulut, Su’ya…
I. Pürtelaş
Nefesi kokan bir adamın sigarasını yakıyorum Saadet Sokak’ta -bu sizi rahatsız etmesin- Kime yazılıyor bunun vebali düşünüyorum Ellerim cebimde ve köhne bir bakış takınmışken etrafa Bilmiyorum Bilmiyorum hiç Beni çok güçsüz ve çok eski bir yara iziyle Tekrar bu caddeye sürükleyen tahayyülü Neydi ki o korkunç bulanığın ardına sığındığım his Ve ne kadar doymuş olabilirdi bu caddenin kedileri Umursamıyordu bir sebeple caddeden pürtelaş gelip geçenleri Önlüğündeki kana aldırmadan homurdanan bir kasap II. Ebabil Izdırap veriyor bana Saadet Sokak fakat buradayım Herkes işine gücüne bakıyor fakat ben buradayım Tıpkı çok eski bir yaz günü gibi Bizi bir yerden başka bir yere taşıyan kaptan -Arka cebinde kemik tarağının kırıldığı anki şaşkınlığıyla- Her gün kim bilir kimlerin günahını taşır Kıyılarıma vurdukça bükülen zaman Ebabil kuşları yükseliyor ve esniyorum ‘’Clair de Lune’’ de çalıyor belki -çalsın- Belkilerle eskitiyorum bir hevesle giydiğim yeleği Kirpiklerimde muhtemelen ılık bir rüzgârla III. Lodos Anlamak zor şimdi biliyorum Biliyorum ama Masamda taşınmaz bir takım eşyaların hatrını Lodos rüzgarının peşi sıra başımda büyüyen bir ağrıyla Herakles’e anlatıyorum Geçmiyor parmaklarımdaki nasır Geçmiyor derken birden bire günler mi azaldı Bir piyano kendi kendine çaldı Odam çok karanlık ve cisimler yabancı Kefenin rengi de umudun rengi de aynıydı sanki Böyle yitip giderken sinsi zaman IV. İz Dünyanın en uzun vapur yolculuğuydu çünkü sen vardın Elimde bir gazete aklımda ise Aklımdakini sahiden boş ver çünkü Nasıl denir pek bilmiyorum bazı şeyleri Ancak görüyorum ki Rüzgarda uçuşan saçların vardı Dünyanın en uzun vapur yolculuğuydu çünkü sen vardın Çünkü sen Suyun üstünde herkes gibi Suyun üstünde herkes gibi duruyordun çünkü vapurdaydık Dünyanın en uzun vapur yolculuğuydu çünkü sen vardın Bacaklarının üzerinde duran ellerin vardı Parmaklarımda içtiğim son sigaranın kokusu -belki- Gözlerimde kamaşan gözlerin vardı Yanlışlıkla bakmış gibi bana Şimdi düşününce anımsadım Bana yanlışlıkla dokunan ellerinin gömleğimdeki karanlık izi Gözlerinin karasında beliren ip ince Dedim ya Dünyanın En Uzun Vapur Yolculuğuydu Çünkü Sen vardın Neyse… V. Nefes ‘‘sana sahip olunamaz’‘ Çünkü bizatihi sen varsın Öyle ya, Karanlık oluyorsun aydınlanınca tümden Aksi bir söz henüz söylenmemişken Şimdi bir sonbahar bize ne yapar? Şimdi sen nasıl oluyor da Nasıl oluyor da sen bir başkasıymış gibi Fotoğraflarında bana böyle Omzunda halı taşıyan o adam gibi nefes nefese O adam gibi görünüyorsun nefes nefese İkiniz bir olup yoksa -poşet tut, midem biraz…- İkiniz diyorum, bir olup yoksa Göğsüme kıvrılan o sinsi ağrı mısınız? VI. Ali Artık adını bile yabancılayan bana ‘‘Unutmak mı zor, hatırlamak mı?’‘ diye, soruyorsun Ben değil miyim peşin sıra Bardağındaki suyu içen -bu suyun rengi başkadır- Hatırlamak ve unutmamak için seni -bu bir sır- Hiç de fena değil böylesi Anımsadıkça sarı sarı Bükülen zamanın hatıratı İçimden içine paralel ve karanlık Yollar uzuyor sevgilim -evet, sevgilim- Senin hiç görmediğin Uzun, ıssız ve karanlık yollar ‘‘Unutmak mı zor, hatırlamak mı?’‘ -bir daha sor yalvarırım- VII. Bugün Bugün çalışma masama kirpiğim düştü Aylardır saklarken kendimden seni Islak mendilinin kokusu Islak mendilinin kokusu sardı birden tüm çehremi Birden oldu ne olduysa ve işte buydu sanırım hayatın ta kendisi Bugün çalışma masama kirpiğim düştü Akan, berrak sular gibi Akan, berrak ve ışıltılı sular gibi Ben ne sandıydım, söyleyeyim Söyleyeyim ki Bilin Ellerimizden akıp giderken şu an VIII. Avlu Kör bir bıçakla kovalıyorsun beni -farkında olarak yahut değil- En çok da bu acıtıyor canımı Çınar, kavak belki dut Hışırtı var Hışırtı var, diyorum, bak -olur olmadık zamanlarda göğsüme saplanan acı- Senin uykularını uyuyorum Senin kabuslarını Sol yanımda ne çok duruyorsun Sol yanımda derken omzumun hemen ardında Bakıyorsun devirip gözlerini Bir şeyler söylüyorsun durmadan Rembrandt’ın taş köprüsünden de geçtiydik birlikte Öyle ya Bir uçak nasıl uçar ve sana nasıl şiir yazılır Anlıyorum artık az biraz Herkesin şiir şiir dediği buysa… IX. Yol ve Bela / Başlangıç ve Sonuç: Pürtelaş Yol ve Bela ‘‘Boş ver dünyayı, ben eksildim’‘ -gibi bir söz ediyorsun- Sen eksiksin diye Bir ağustos gecesi Ben değil miydim Taş duvarlı ve de bol ağaçlı o yolda Peşin sıra koşan ve terleyen sana -yerde ısırılmış bir elma çöpü yeşil- O yolda yürürken senle Aramızda azalmaz bir ağrı yine Ayakta duracak hali olmayan gölgem pis koktu Yürüdük seninle gözlerin kocaman oldu -niye? Sabırsız ve solgun görünüyordun Saadet Sokağına geldiğimizde Temiz Kasap kapalıydı ama tüm kediler buradaydı Zübeyde Hanım durağından Ne otobüs geçer, ne de minibüs Bilmezlikten geldik caddeye bakıp Köpekler de kediler gibi uyanık, meraklı ve Köpekler de, diyorum Uyanık, meraklı ve -bir şey vardı neydi?- Başlangıç ve Sonuç: Pürtelaş Ilık bir rüzgâr değdi kirpiklerime Tepemizde bir bulut var Sen parladın durdun cam tavanda -vallaha da billaha da- Bakın, işte, bakınız! Usulca düşüverdi kaldırıma bir iplik Terliyorum boyuna ve durmuyor asla Dönüp giderken sen Çiçekli gömleğimdeki ter de dökülüyor kaldırıma Sadece sen gitmiyorsun böylelikle Kafandan adeta fışkıran inatçı ve keskin ve karanlık Hiç dokunmadığım henüz Sana ait saçların da gidiyor Kediler ve köpekler de gidiyorlar -onlar nereye gidiyorlar bilmiyorum- Görüyorlar ki Nefesi kokan bir adamın sigarasını yakıyorum Saadet Sokak’ta -bu sizi rahatsız etmesin- Of! |
"hiç dokunamadığım henüz (saçların)" tüm platonik aşkların can alıcı cümlesi ...
ve lütfen
sakın bu yorumun altına "yorumunuz için teşekkür ederim" butonuna basmayın hatta hiç bir şey yazmayın ....
şiir aklımda kendi başına bir güzellik olarak kalsın...
tebrikler kaleminize...