batsın bu şu batdört gün beş gece yalan söyledim korkma seninleyim dedim kendi kendime nesli tükenmiş sesli harflerle yazıldı yalnızlığımın yorulan sessizliğine sayıldı böyle tek başına kalmak da mahşermiş . onca kalabalık bir son da……......... sesimi duyan var mı… sesimi duyan var mı… şart olsun… sesimi duyan yok mu… demedim bir kere bile demedim kimseleri kin ve nefrete sürüklemedim gül üşüyor gül hep üşürdü biliyorum kaç gün dayanabilirdi ki söyle ayaz beyaz sabahlara böyle biz gülersek sen de gülersin ana zikir kaybet kaybet demek oluyor ana fikir gülden sadece reçel yapılır bundan böyle gülümsemelerin yadırgandığı bir ülkede ah be anne… sen yoksun ya artık sen yoksun ya öksüz kız çocukları Yitip giden anne nin adıyla ninni söyledi sarılıp uyurken bezden bebeklerine bir baba vicdan-ı insan bir adamsa önce toplamalı çocuklarını sonra dağıtmalı kaşıklarını ortaya konan adaletli çorbaya en son oturmalı sofraya sonradan uzatılan sadakalı eller tutmuyor tutmuyor baba şefkatinin yerini hiç bir gönülden iyilik yalandan maya tutmuyor kaybetmiyor ederini gökyüzü henüz uyanıp ağlamadan nasıl böyle sessiz sedasız kaçıp gidiyorsun viran olmuş evlerden odalardan sen nasıl bir hayat hırsızısın , hainsin ölüm bu son olsun artık demeli vicdanın sesi bu son yalan olsun bu son talan olsun beşiğine karlar mı yağmış bilemedim son ve uzun uykusunda gül yüzlü bebelerin yaşadıkça ve hep yaşadıkça hiç böyle bir hicran hiç böyle bir kirli beyaz görmedim… erol gürcan bu nasıl sevgi dilidir, bu nasıl lisan olan olmuş unutmaya utanıyor insan ben yalanların altında canımdan oldum sus da duyulsun… tan taşçı – tutunamıyorum |