PABUÇ HİZASI
Yüreğimin dilini sığdırıp, pabuçlarımın öz geçmişine
Rastgele, kemiksiz savuruyorum her ilmeğin zarını, Kucaklaşmış bağcıklarımın üzerine... Kimin avucundan süpürülsem, Onun tozu üzerinde girdi pabuçlarım birbirine... Gecikmiş ayaklanmalarımın cesareti kırıldı her seferinde, Burkuldu bileklerim gizlendiklerimin gözü önünde... Yıkıldığım mecraların pabuç hizasından sıyrılıp, Çapraz-yarım bağlarla, Bir fiyonga tutunabilse avazını yutan çığlıklarım, Söküleceğim el değmemiş umutların, yerden yüksek göğüne. Yetişebilsem bulutların, öylesine gelip gidişine Doldursam düğüm yemiş çaresizliklerimi, içi boş ceplerine Döküleceğim ilk yağmurla, kurak mevsimlerin köyüne... Ayağıma oturmayan sancıları giyiyorum, ben her gece... Niye? Topuklarımdan ciğerlerime tırmanıyor acıya bölünmüş tarafım, karınca eşliğinde. Dar, patika bir iliğin açtığı, Gizleyemediğim, delik deşik, parmak ucu yırtığı utancımın Boğazıma dolanan tarafında, asılı kalırken hiçliğim, Tokluğum ıslah etmeye yeltense, aç tarafımın zanlısını Tövbelerden bozulmuş isyanlarla sevişiyor kursağım Rutubetli hücrelerin topuklu ranzasında... Şimdi ensesinden tutup, kavrasam Pabuç hizasına devrilmiş, yitik cümlemin öznesini Sahi; Barınabilir mi kimsesizliğin içinde ben gibi? Tek bir öğeye tutunmaksızın, zamanı yormadan Sorgusuz, sualsiz koşarak gelebilir mi, yetişebilir mi cümlemin sonuna? Bir zarfın içine koyup kalbini.... BERNA KAYA 15,09.2022 |