yaz ağrısında-ağustostan eylüleşurama bir dokunsan A. Bani sızlamaya başlardı kuşlarımın can kafesi şarkılar dinlerdim yokluğunda senin gecenin bir vakti olurdu birden siccil karanlığa bürünürdü her yan birden ıssız dilsiz bir yetime benzerdi bu şehir dolunaya bakıp güncel ilişki durumunu çözmeye çalışırdım hayatın aşkın siretini arardım Allahın sırlı sesinde ah kendini cindarların eline bırakmış bir sapkın ruh misali aptalca bir teselli için belki çatlatırdım ütopik felsefemi deli gibi sıfır rakamına değer katardım örneğin etkisiz bir elemana dönüşürdü aklım kalkıp oynardım odamın en orta yerinde aniden kalbim kaynardı ellerimde küme küme kareler göçerdi sonra gözlerimin önünde sonra apansız en onulmaz bir şekilsizliğe büründürüp kendimi delice savrulup çorap takardım ayaklarıma hemde agustos ayının bu en ortasında aniden olurdu böyle her şey birçok şeyler aniden sonra bir çift çorap daha takardım üşüyen parmaklarıma dengesizce ve çiçekli desenlerce ah çiçeklerce hırkamı da giyip iliklerdim göğsüme düğmemi bir güzel yetmez bir hırka daha alırdım üzerime sonra kollarıma sarılıp çökerdim öylesine bir yere bir yerlerde hep bir şeyler göçerdi işte geçerdi çok şeyler gözlerimden bir çocukluk boyunca aniden öfkem patlardı ciğerimde görmeliydin çılgınlığımı o an ah kuş dili konuşa konuşa çorapları fırlatıp harfleri yuta yuta hırkayı tenimden söküp salakça yürümeye başlardım yüzüme gülümseyen ahşap zeminde ayaklarımın çıkardığı bu çıplak ses dokunurdu içime "her mevsim içimden gelip geçersin"derdi ellerim ağlamama nasılda sebep olurdu bu hüzzam titreme görsen dönüp dönüp ayak izlerime bakardım öylece azarlanmış bir çocuk gibi ağlardım ah ne güzel ağlardım ne içli ağlardım bilsen içimde muhayyer kalmış bu sesin ve ben kafkanın öksürüğü gelir otururdu pencere kenarıma milenanın ayakları buz kesmiş bir kuş yuvası gibi titrerdi gök yüzü bu dertli ellerimde ağaçlardan aşağı felaket bir ayrılık dökülürdü sarıldıkça veremli rüzgâr kitaronun o kemanına içimin yapraklar bir bir ölürdü düşen her uğultuda toprağı yara yara dönerdi yinede dünya mevsim hep son kıştı bu ağustosta bir hayal kurardım mesela 44 derece bu ateşte bir gün kış yağmuru yağıyormuş ıstanbula çok fena buz kese kese yağıyormuş hemde martı seslerine karışmış yunan heykelini andıran o yüzün tarih gibi dağılırmış böyle her bir yerlere nazımın şiirleri bir sandala binmiş güya dünyanın en güzel yurdu olan o ağzında yüzüyormuş ayyaş bir kalp içindeki o denizde yanan kalpte benimmiş ve gündüz gece burası hep kışmış veranın saçları çılgınca dağılmış içimde gözleri perişan bir aşk iman tahtama demir atmış tam o an bir çay kokusu demlenecekmişken dudağımda parmaklarımda senden kalma bir eski gün çıka gelirmiş yırtarmış göğsümü salaş ve küstahça ve tırmanırken içimden yukarı bir şeylerin heyecanı böyle veranın kokusunu giyinip bir güzel üzerime ağlarmışım yeniden sana bütün sevinçlerinle çıkıp gel istermişim o an ilkbahar olsun yaz olsun sonbaharda olsa gel sevgilim dermişim gel aşkın bütün vebali olsun benim boynuma dermişim işte hep böyle içimde dengesizce seyreden bu ağustos varlığınla oysa ne milena ısınırmış koynumda ne nazım çkilirmiş gamzemdeki kıyılarıma çünkü ağustosun yarısı yaz yarısı kışmış her aşkta my kalbimin sesini dost ve arkadaşlarıma ulaştıran sayın seçki kuruluna en kalbi hürmetimle. safa bulun inşallah. |