EY MAHŞER SANA SIĞINMIŞIZ.
Kırk ikindi vaktine demirliyorum
Darağacından aşırdığımız gemileri, Her sabah yastık altına biraz selvi gölgesi, Biraz barut kokusu koymayı ihmal etmiyorum Boynumun ağrısında Kafasını kaybetmiş bir firavun dinleniyor. İnsanın gurbetinde çırpınıyoruz, Hani o bilge kişi gün batımını erteleyen, Hani o Mansur vakitleri, zincire giydirilen kefen, Uyumayı zindana, yanıp kül olmayı bülbüle, Ölümüne sevdalanmışken biz böyle güneşe, Bir örümcek korur elbet bizi her mağara önünde, Bırak her gün batımı penceremden içeri, Dökülürse dökülsün ipe sapa gelmez adamlar. Hal böyleyken, Başkaldırı ruhlarını aşıladım bedenime, Göz dolduracak servetimin hepsi bu. Siyah beyaz mevsimlerde başladı provası intiharımın, Her ayrılık öyküsüyle demlendim hırçın akan ırmaklarda Ötelere kavuşmak ağzımın kıvrımlarında kutsanmış kentler, Maveraya yolculuk, akıbet esrarını gözetmeksizin göklerden. Kurşuni yağmurlarla ıslanırken, derviş ruhumla geçtim Çığlıktan türemiş iskeletlerini çağdaş nemrutların. Bir gül kadar korsanım kendi yabancılığıma karanlık sultasında, Güneşin doğup batmadığı yerlerden geliyorum şimdi mavisine göklerin. Hangi cehennemi anlatsam Ayağımın altında bir mayın biliyorum. Boğazımda nefes, nefese koşan güneşi tutan atlar, Tamam, Her gün batımını ağrı dağıyla gömüyorum sulara. Bir Ulubatlı Hasan yalnızlığı çöreklenirken ruhuma. Her çiçekte gülümseme aşılar dudaklarıma bahar, Her zemheride solar çiçeklerim deva değil bu, Öfke başucumda, başım tufanda, ey mahşer sana sığınmışız, İbrahim ateşinde yanarken ellerim heva değil bu. kandiliniz mübarek olsun. |
Her zemheride solar çiçeklerim deva değil bu,
Öfke başucumda, başım tufanda, ey mahşer sana sığınmışız,
İbrahim ateşinde yanarken ellerim heva değil bu.
ÇOK GÜZEL OLMUŞ TEBRİK EDİYORUM.