Mazotlu Kahve
Arşın arşın yol aldık,
Kesik kesik şeritlere boyandık. Mazotumuzu aldık, Biri Habeşistan koktu, biri Kolombiya. Bir kedinin cesedine kıyam durdu ayçiçekleri, Tarla kıyam tarlası oluverdi. Dağların azamatinin yanından geçtik, Kimimiz hürmet etti, Kimimiz kibirlendi. Rüzgârın cezbesine kapılan pervaneler Allah’a el sallar iken, İçimizden biri Marduk’u andı Yukarı Mezopotamya kıvrımlarında Tarih bir başka bilince eğildi. Şimdi Ahura Mazda’nın koynundayız, Tarihin birinde rubailer okur bize Hayyam, Gözlerini diker bizlere Sabbah Zerdüşt vaaz eder, Krallar sükut eder. İki kara üzüm tanesi nazar bize ilişti, Marduk’u anan yürüdü gitti. Hanif bir adam, Nazarın sahibesi ile eğlendi. Böylelikle üzüm taneleri ateş diye evine düştü, İçimizden biri sevindi, biri üzüldü. Yürümeye devam ettik, Dağ tepeleri insan cesedi kokuyordu. Akbabalar meclisinde ziyafet sofrası, İnsan kemiği, insan beyni, insan eti ve kanı. Ruhları cesetten azade olmuş, Meleklere pelerin olmuş insan artıkları. Başka bir zaman dilimi olsaydı, Önümüze tanrılar içeceği şarabı sunarlardı. Kanımız önce sulanır, Sonra mayanın kimyasına boyanırdı. Zihnimiz bulanır, ruhumuz dalgalanırdı. Milattan 2 bin yıl sonra geldik, Şarap kurumuştu, üzüm salkımı mahzundu. Mollalar, ayık hatıralarımızın ucunda bekliyordu. Uzaklardan bir yerden, Recm edilen bir kadının acısı duyuluyordu. Mazotumuzu içtik, Ağzımız kahverengi koktu. Tütün yaktık, dumanını savurduk. 11 Temmuz, 2021 İran. |