hüsnükabul tiradı
bedenimi mühürlenmiş, cesedimi
beğenmişken, bir meraklı solucan çıkageldi. Yerden ve yönden münezzehti. O şenlikten şiire sekmiş gibi, hafif meşrep kalbini, ben, masum ama aması çok sözlerimi sonradan açacaktım, şöylelemesine. Etrafta, etraflıca düşünmeyi bilen, bileylenmiş akıl, ve akla karşı, kumdan kulede delişmen bir sanrı vardı. Rivayet o ki, kim kimi ne sansa o olacaktı. Hazırlıksız merak, şöyle bir kıpırdandı, içimde ansızın bir nar parçalandı, her parçamı külden ayaklarıyla, usul usul dolandı. Dokunsam, biliyorum, birden bire biri olacaktı, durdum. Sussam, beni suya yazacaktı, korktum. Ay dilinde konuşunca, ben yine şiir oldum. Olduğu gibi okunan hikayeler, hikayeden sözleşmeler, metruk geçmişler, geçmemiş ilgiler, ilgisiz endişeler, asitli, lirik bir potada eriyecek, ve sorular sorulmazdan önce haz, bizi biz eden şeylere hücüm edecekti. Biz, bir büyü olarak camlara, oradan parmak uçlarına, oradan, gecikmiş sabaha, oradan da aç bir merakla ilk soruya yol verecekti. Kemikleri kırılgan, ince bir müziğe, kanserli, kalın bir ses eşlik etti, zaman, zulasındaki yayı gerdi, ve gezdiğim heryerleri, namusun keskin ucuna yerleştirdi. Silisli gök açılırsa, yara saçılan şifalı sular da çıkar yeraltından, ve bir çıkmaz sokakta dahi insan, insana katılabilir diye, tutup yüzümü değiştirdim. Kendimden geçip, yaşlı kürenin diri cinlerine, gencelmiş derisiyle aklı evvellerine, pireler berber iken, develeri tellal edenlerine, biat ettim. Kendime geldiğimde, ok yaydan fırladığı için değil, düz dünyanın buruşuk elleri, erdemle oynaştığı, ve okşadığı yerlere, veba bulaştığı için, içime döndüm. Ne şekere bulanmış kırkayaklı kurtçuklar, ne de azotla soğutulan sorular vardı, yolcusu eksik olmayan orda: Bata çıka, düşeyazıp yangınımı söndürüyor, küllerimi üfleyip kor arıyor, kör olunca aydınlığa, çok kalınca karanlığa küfrediyordum. Nasılsa, yürüdüğü yere varırmış insan, ama ben boyuna dönüyordum. Itırlı bahçeler bitmiş, hipotenüs keşfedilmiş, tüm kesikler dikilmiş, dikilmiş bayraklar indirilmiş, indirgenmiş kelime yükseltilmiş, doruklarda gezilip, o gerzek özgüvenle, dibe vurmanın, unufak kalkıp yeniden başlamanın ne olduğu, öğrenilmişti. Ya da, ben öyle sanıyorum. Son söz yerine biri beni, yerime yerleştirmedikçe. 332bin17İst. |
O kül ki, kulun ömrü, gülün sabrı...
Selamlar...
Özlem Tarhan tarafından 6/15/2021 2:01:11 AM zamanında düzenlenmiştir.