HİLMİ USTA
Adından mı başlayayım yoksa lâkabından mı bilmem
Biricik amcamdı kendisi, anmadan da geçemem Gönülden geçenlerdir dökülen şu mısralara Bir hayat sürmüş ki içinde neler var anlatılsa Hilmi Külte`dir nüfusta aslen adı, lakabıysa usta. Mazisi iki asrı aşan bir orman köyünde Çam ve meşelerin kuşatmasında cennetten köşe Ne de hatırlıdır insanları ve çok şakacı İçlerinden biridir amcam; marangoz, dülger, yapı ustası,… Seyrek de olsa bir araya gelirdik tatillerinde Hal hatır ederdik dünden, bugünden her seferinde Doyulmazdı sohbetine, geçerdi zaman ustayla Son demlerinde düştü güçten kuvvetten, yattı Kastamonu`da. Bundan yıllar önceydi, kırmamıştı bizi Hilmi Usta Aksayan ayağına rağmen, çıktı dağa, tepeye, üstelik yaya Dedik ya burası bize masal gibi bir esinti Üç gün sürdü ustayla ormandaki bu doyumsuz gezinti. Ne bulduk dersiniz derininde ormanın, bu macerada Köyden kaçan arı kolonileriydi onlar yabanda Dere, tepe yürünen üç günlük hengâmeye değdi sonunda Alın size en doğalından çam balı, hem de kova kova… Çok kez görürdüm onu elinde bir törpü, yahut rende Kiminde nalbanttı o, ekseri de güz dönümünde Bir bakmışsın sarıyor kırık ya da çatlak bir bacağı Binbir maheretli usta, düşkünün de olurdu sağlık ocağı. Nerede o yılarda doktor, nerde hemşire At sırtında gidilirmiş nahiyeye belki de üç saatte Gelmeden kış başlarmış telâşı, yakacak odunun Nasırlı eller ki onlar, bu yüzden estetikten de yoksun. Bellere sarılmıştır yöresel kumaşta köy ekmeği, zeytin Öğlen yemeğidir onlar, verilmiştir size peşin peşin Giderdik amca çocuklarıyla ardından biz de sürünün Aşardık dikleri, inerdik engin düzlüklerine yeşilin. Çektikçe içe, çam kokardı rayihasıyla nefesler Reçinesinden közlenince olurdu nefis cikletler Şimdi bakıyorum da mahsun kalmış o patika yollar Belki de bu bayramda yine eski coşkuyla dolar. Maziden bir esintidir memleket, kor gibidir bizde Ta çocukluk zamanında düşmüş sevgisi yüreğimize Bir yengem vardı ki içinde saf, tertemiz ve Anadolu`dur Şimdi yatıyor kabrinde köyün, eşi Hilmi Usta`ysa misafiridir. Bu köyden yetişmiştir çok sahada münevver usta Taş çıkarırlar onlar yeni yetmelere herbir hususta Dülger, yufkacı, fırıncı, şekerlemeci ve hülâsâ Namını yürütenleri var bugün, İstabul`da pastacılıkta. Çoğu gurbet görmüştür desek onların, olmaz abartı Hilmi Usta da o gurbetçi kervanın kuşağındandı Bu nesil ki çok meşekkâtler görmüşler ,cevval ve pratikler Bu yüzdendir çok uğraşıda yetenekli ve de arifler. Duymadık kötüye dair bir sözünü, o mülâyim Bakışları derincedir, sözü ince, yüzünde de tebessüm Hilmi Usta`nın ocağından aç kalkılmamıştır Sevmezdi küslüğü kati, o eski topraktır. Bize de çokça dönmüştür tekeri tahta arabaların Çam kütüklerinden evrilmiştir onlar, elinde ustanın Rampa aşağı süratle inerken bu tahta araba Çoğunda da emeği geçendir bizim Hilmi Usta. Benim için köy, masalsı bir âleme açılan kapı, En yalın haliyle ormanı, bir de insanıdır baş tacı Okudukça bilinir, anlaşılır bu Anadolu sayfası En hazinli sahnesi de rutinde, tatilin bitimi zamanı. Zihnimde onca güzellikten kalanın biri doğası Ötekisi de Hilmi Usta`nın bizlere samimi vedası Diyorum ki, rahmeti bulsun Hak katından duamız Bu ustalar bizimdir, maziyle de aramızda tek bağımız. Her girişimizde karşılayacak bizi o sessiz mezarlıkta Bir yanda yengem, amcam ve hısım, akraba,… Ve her gelip geçerken duracağız bu sessiz köşede İhlaslı bir yürekten dualar okuyacağız ve üzgünce. İşte, bir varmış, bir yokmuş gibi insan dediğin Daha ilkokullu yıllarda tanıştığım, hürmet ettiğim Şimdi hatıraları canlanıyor gözümde ve dalıyorum Hakka yürümüş tüm yüreklere, cennetleri diliyorum. Ne bir karış toprak için kavga etmenin var hükmü Ne bir hırs uğruna insanlar bilmem neden küstü Bu cihanda kimler geldi, geçti, kimki ölümsüzdü? Bir busecik tebessüm bize kalandır onlardan Bu öyküden ders çıkaracaktır umudum, her bir okuyan. Oğuzhan KÜLTE |
Selam saygı ve dua ile.