BABİL AYRILIĞI
Kadın rıhtımdan ayrılıyordu.
Emeğim bir hiç uğruna kabzedilmişti. Geçmiş, bir ıslık gibi uzaklaşıyordu. İhanet dantelleri serilmişti üzerime. Fişlenmişti kabahatlerim. Bir çadır katarlara yükleniyordu. Eski olduğuma dair bir fısıltı vardı havada. Resimler vardı elimde. Bir hastalığım, ölüme bakıyordu. Bir neştere denk gelmişti yaralarım. Gülleri uzatmıştım karanlığa, Bir çocuğun rüzgârı beklemesi gibi. Kuşları öldürerek, Göğe doğru intihar etmeyi düşündüm. Ölümü seyreden bir göz vardı üzerimde. Üzerimi çıkarıp siyah bir tenle uyudum. Uyansam, atların saçları örülecekti. Meleklerin bir uzvu yanacaktı bilmediğim. Bir kadın göz çukurlarını oyacaktı. Epilepsi bir kanun çıkacaktı Babil’den. Uyanacaktım, Ama yer yarılmıyordu. Kadın, gemileri kısık gözleriyle ezmişti. Sular çekiliyordu artık. İstiridyenin göğsü açılıyordu. Parmaklarım kesik, Dalgaları güneşe kaldırmaya çalıştım, Olmadı. Belki yağmur yağmıştır şimdi, Belki burçlardan biri günümü silmiştir. Bilmek imkânsız. Ama aşk ve kadın, İçinde sessiz kalınan bir orman gibiydi hep. Ben tüm sevgi sözcüklerini, Ayrılırken okudum oysa. Bir iman gibiydi aşk, Son nefeste, Dualar gibi inliyordu. Ahmet Serdar OĞUZ / 01.04.2021 |