KAVANOZ 2...
Düşüncelerin kadar
Duyguların kadar Kendin kadar Kimse sana yakın değil... Kendini farketmelisin Yüreğinin büyüklüğünü Kalbinin temizliğini Zihninin yüceliğini Ve hayatta nerede olduğunu Artık bilmen gerek. Bu yolun henüz ne sonu Ne de bir başlangıcı bulunamadı. Belki evrenle, belki doğumla Belki patlayan bir yıldız Belki ölen bir can Bunlar bizi ölümsüzlüğe ve sonsuzluğa da götürebilir. Ama eğer dersen ki; "Günden güne hergün biraz daha ellerimden kayıp giden yaşamımda, onu sevmekten daha güzel bir uğraş bulamadım, onu yazmaktan daha güzel bir eylem yapamadım. Acı, hayatın heryerinde, öyle ki hayatın kendiside acı. Bunu, ona olan sevgimin bana acı verip mahvettiğini ve bundan vazgeçmemi söylemeyin diye söylüyorum. Acı heryerde, acı heryerde herşeyde... Nasıl mı? Yüzüm gülse bile hergün, yine biliyor olacağım, hergünün elimden kayıp giden ömrümün akıp gittiği bir nehir olduğunu, kayıp gidenlerin okyanusuna kavuşacak olan. Ve bu bile acının en gerçek yüzüdür, karşımıza çıkmaktan hiç yorulmayan. Dolayısıyla seveceğim, sevmekten vazgeçmeyeceğim. Nasıl acı, kendinin heryerde varolduğunu bize kanıtlamaktan vazgeçmiyorsa... Bu yaptığım acıyı sevmekle eşdeğer, evet. Bu ne mi dersin? Bilmem, muhtemelen kader... " bunu kabul edemem ama birşey de diyemem. Zihnine en iyi nasıl ulaşıyorsan öyle devam et. Duygularınla buluşma yerine hangi yol gidiyorsa ordan git. Kendini tanımana yardım eden şey ne ise, onunla kal. Söyle bana, adın unutulup gitsin mi istersin, Yoksa sonsuza dek yaşasın mı kalplerde? Tercih senin. Ben adımı değil aşkımı ölümsüzleştirme derdindeyim oysa. Adların ne önemi var, bedenlerin ne önemi var, yüce duygular, yüce düşünceler, siz çok yaşayın! Şimdi çıkıp şunu demenden korkuyorum; "Benim bir kalbim, bir beynim ve bir hayatım var ve oda sonsuza kadar rezerve... Bu kalp, bu beyin ve bu hayat yalnızca onun için var, yalnızca onu bekleyecek. Karaladığım her satır , bir tür ön çalışma, tekrardır. O bir gün çıkıp geldiğinde, karşısında dilim tutulmasın, içim titremesin diye. Beni, hayatın kıyısında ondan başka kimseye ait olmayan ve ait olmayacak olan, orada öylece kendi halinde duran birşey olarak tahayyül edin. Dünyanın herhangi bir ülkesinin vatandaşı olmadığımı bilin ve yasalarınızı, kurallarınızı, hayatlarınızı benden uzak tutun. Dünyanızı gözümün önüne sokup durmayın, çünkü ilgilenmiyorum ve sandığınızdan daha çok kayıtsızım dünyanıza. Beni yalnız bırakın, tekrarlarımı, çalışmalarımı bölmeyin. Ne benim sizin o akıl almaz dünyanıza nede o dünyanın bana ihtiyacı var. Ben burada bir formül üretiyorum, evreni, sevginin ve acının renkleriyle yeniden yaratıyorum! " Bana eğer böyle birşey desen tüylerim diken diken olurdu. Çünkü taş bile rüzgara kayıtsız değil, tenine değer değmez yuvarlanır gider. Hayatınızı dondurmayın, size hoplayın , zıplayın, kahkahalar atın demiyorum elbette. Ama bu kadarda hayatı donuk yaşamayın. İnsanlarla iletişiminizi, sosyal hayattaki yerinizi güçlendirin. Birşeye takılıp kalmak ve uğrunda bütün hayatınızı harcamak çok zor, hatta ne acı şey! Dünyanın dört bir yanında ki yalnızlığa kendini hapsedenler, size sesleniyorum; Kendinize ulaştıysanız artık, size ihtiyacı olan insanlığa da ulaşın! O çok kıymetli duygu ve düşüncelerinizi acımasızca akıp giden zamanın içinde, bir olmadık şeye dert yanarak heba etmeyin! Umudu hatırlayın, birlik ve beraberliği, insanlığı, yolunuzu gözleyen sevdiklerinizi... Size ulaşmak çok zor ama biz biliyoruz ki siz duygusuz, kayıtsız, yalnız veya donuk değilsiniz kendi içinizde. Herşeyden daha canlı, daha olgun ve bir çok şeyin bilincine ermişliğin olgunluğu içindesiniz. Biliyoruz. Ve evet, siz istemedikçe kimse size ulaşamayacak. Kendinizi şu yapay çıkmazdan çıkarın artık; "Göz gördüğünü beyne iletir. Beyin onu ya sever ya sevmez. Sevdiğini de hiçbir zaman terkedemez. Tuhaftır, gözüm hiçbir zaman böyle birşey görmemişti, beynim hiçbir şeyi hiçbir zaman böylesine sevmemişti. Hatta öyle ki gördüğüm her nesnenin, objenin, subjenin içinde, o şeyin kendisi değil sen varsın. Heryersin, herşeydesin. Baktığım heryerde seni görüyorum ve ben ağzımı neye açsam sana konuşuyorum. Belki bir vazoya onu ne kadar sevdiğimi anlattım kimi zaman, belki fincana içimdeki özlemi döktüm bütün gün. Ve böyle sayısız bin türlü olay... Vazoların ve fincanların dile geldiğide oluyor ve hep bir ağızdan bana ; "Fregoli, fregoli fregoli... " diyorlar. Hemen araştırmaya koyuluyorum, nedir bu fregoli? Evet, fregoli sendromu, bir yüzü herşeyin yüzünde görmek demekmiş. Hastalığımın adı buymuş demek! Herşeyde seni görmeye, psikoloji hastalık diyorsa, reddediyorum psikolojiyi ve etrafıma bakmaya devam ediyorum. Çünkü sen kurtulmak istemediğim en güzel hastalıksın. Çünkü seni herşeyde görmek, gözlerime ve ruhuma iyi gelen en büyük zevk! " Herşey orantılı olmalıdır. Herşey akıl süzgecinden geçirilmelidir. Herşeyin fazlası zarardır. Dünya büyük, işler büyük ve verilmesi gereken mücadelede büyük. İlk adımda takozlayıp kalmak, bizden önce ki bizler için mücadele vermiş olan sayısız onca insana yapılan bir ayıptır. Sözümüz var, bu dünyayı adaletli, huzurlu, güvenli, eşitlikçi güzel bir yer haline getireceğiz. Gücümüz var, inanarak yılmadan mücadele edeceğiz. Ve bu mücadeleye en büyük desteği verebilecek bilinçli bir çok insan, kenara çekilmiş, pes etmiş, içine kapanık yaşıyor hayatı. Bilinci herşeyden uyanmış olanlara ihtiyaç var, ama onlar kendilerine hiçte yakışmayan bir ifadeyle kendilerini bu hayattan soyutlamışlar. Ve bunada, ee bilinçli oldukları için çok güzel kılıflar bulmuşlar. Hem herşeye hemde kendilerine yazık ediyorlar. Kimileri de tamamen ümitsizliğe kapılmışlar. Aslında kendilerininde çok iyi bildiği gibi politik, ekonomik, hiçbir yıkım sonsuza kadar sürmez. Her saltanat bir gün yıkılır, her saray çöker, zaman adaleti yerine getirmeye ayarlıdır. Ama unutulmamalıdır ki her kötülüğün başı eğitimsizliktir, bilgisizliktir. İşte bu yüzden hep bir olup, bugünden geleceğin temelini oluşturacağımız harç, kesinlikle eğitim harcı olmalı ve içine su ve çimento yerine, insanların birbirini dinlediği, anladığı, birliğin ve sosyal iletişimin en üst safhada olduğu bir etmen ile, eğitimi her alanda, bilgiyi her alanda yaymak kadar, bilginin ve eğitimin doğruluğu da çok mühimdir. Şimdi ümidimiz kırılıp kenara çekilmek değilde, bu haksız düzene öfkelenip tüm birikimi, bilinci ile bu düzeni değiştirmek için kalbi çarpan milyonlarca insanın bir araya gelip bu haksızlığa bir son vermesidir. "İki beynim var, iki kalbim ve iki hayatım. Biri durmadan diğerine seslenir, onu çağırır, ikisinin bir arada olduğunda daha da güzel olacağına inanır. Dünyadan, halktan yanadır o, adaletten, eşitlikten, akıldan ve özgürlükten yanadır. Diğeri ise herşeye kendini kapamıştır. Herşeyi ile birşeye kendini adamıştır. Zengin prensin tanrısallaştığı buda gibi. Prens kendini halka adadı, haksızlığı gördü ve kendinden utandı. Herşeyinden vazgeçti insanlar için. Onlar gibi bir hayat sürmeyi seçti. Ve halkının gözünde o artık erdemli bir tanrıydı. Kendini herşeye kapayan ikinci benlik ise, herşeyiyle kendini bir prensese adadı, o ne kutsal bir tanrıydı nede işe yarar bir canlı. Onun ki mümkün olmayan bir hayâlin bitkisel hayatında boşu boşuna dolanmaktı. İşte iki kişiyim ben belki sayısız kişilik var içimde ama bunlarla akıllıca yaşamayı öğrenmeliyim. Dengede durabilmeliyim. Tanrı olmak, prens olmak veya deli divane bir âşık olmak daha güzel değildir, insan gibi insan olmaktan. Güzellik, aklın kendini koruyabilmesi, olgun ve temiz kararlar alabilmesi, yalnızca kendini ve kendi derdini düşünmemesindedir. Güzellik, herkes için yaşamak, herkes için çalışmak ve adaletli bir medeniyet için savaşmaktır. Güzellik, paylaşmak, onur ve sevgi için mücadele ederek yaşamaktır..." En ahmak avcı, kendini avlayandır! "İnsandan aşkından vazgeçmesini değil, bu aşkın onu kör etmemesini ve sisteme av olmamasını istedim. Herkes kendince bir kavanozun içinde sıkışıp kalmış. Ama kavanozun dışında bir dünya var ve orada içinde ki sevdayla birlikte haksızlıkla savaşır tüm aşıklar! İşler yolunda gitmezse dostum, en azından denedik diyebiliriz, bu ne güzel şey... Kavanozun içinde bir başına mum gibi erimeyelim, insan insanı, ağaç ormanı, şiirler şiirleri bulur. Ah şu kavanozlar, kavanozlar, insan ne zaman kavanozlardan kurtulur..." 6 ocak çarşamba 2020 Tokat Saat: 22:30 |
Aslında yıldızlar bir yere gitmez sabittir
Gündüz bile gökyüzünü süsler. Hatta ailen bile gece pırıltını görür. Sende bir pırıltı var. Öylesine ki ben senin pırıl pırıl yıldızını
Gündüz görebiliyorum.
Çok yönlü yazar kişiliğin gündüz vakti bile parlak. Ve sevgi de kalan kalemini geldim gördüm ve yazdım.
Sevgide kaldık bir kez daha