Destursuz VedaŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Devrilince dağların boyu posu, altında kaldı gözlerim...
parmak uçlarımda söndürdüğüm şehrin ışıklarına muhtaç kaldı şimdi gözlerim tenim yangın yeri tenim hasretinle mecnun dikenli bir sofraya diz çökmüş gibi canımı yaksa da bu perişan halim kalkıp gidemem nimete yüz dönmek geçmişte öğretilmiş ezip geçemediğim bir düğüm vedaları boynuma geçirip gittiğinden beri küf tutmuş güneşlerde gözlerimi kurutmaya çalıştım yeter kuruyamadığım bu çöl güneşinden sök al bedenimi anlasana bu huzursuz sallantıya artık dayanamıyorum her gün destursuz sabahlarla kirletirken kirpiklerimi içimde küfürlerle savaştırdığım duaların vebaliyle ellerimi yıkıyorum boğuyorum gelmişimi geçmişimi avucumda biriktirdiğim kanımda ama ne yapsam da bir tek senin adını kader çizgimden silemiyorum dudağımın kenarından sarkan son tebessümün hatırına dön görmüyor musun vaktim az kalan vaktim sadece ölüm artık tez gel diye ardından dökülecek bir damla yaşım da kalmadı damarımda kalan birkaç damlalık vaktimden kullanıyorum kırık bir dal gibiyim şimdi toprağın bağrına saplanmış en azından son kez avuçlarını aç vakitsiz destursuz bir duayla kendimi sonsuzluğa uğurluyorum (a) y... |
Etrafını yakmayan ateş bereket zarar veren afettir hani. Siirin ışığında, patika yollarında yürüdük.
Tebrik ediyorum, sevgiyle...