iyi değilim kuşçu kalbimde bir savaş var, biri ölecek kazanan beni alıp getirecek kendime..
aynen öyle oldu elimden bir şey gelmeyen, o şey oldu sabah karanlık doğurdu gök, kuşların içinde kanat çırpıp durdu ağaçların içindeki ormanı budadılar balıkları gördüm içlerinde deniz taştı vallahi bak, kalbimi gördüm gözünden yaş düştü özümdeki toprak ağladı, içimden bir tren geçti hıçkıra hıçkıra kalkıp gitmek durdurdu beni ahşap bir kapı karşıladı, kapının içindeki eve sığındım su seviyesinde çırpınan nefesimi hissettim hissedişimin ve nefesimin içinde, boğulmak adlı şarkı, öyle bir çırpındı ki kısrakların içinde "hacel obası" koşturup durdu aynen öyle oldu bu sabah çiftçiler buğday tarlalarından ekmek kokusu topladılar işçiler; siyahın çekirdeğine, çekirdeğin içindeki zeytine ulaştılar sofra doydu açlık doydu -canımı yakmaktan kül doymadı...
kötü değilim kuşçu yüzümde, onun yüzünü özleyen bir kalp var sarılmanın kolları alıp getirecek bizi kendimize
çok şey oldu gücümün kaslarını eriten bu şey tırmanmanın ardından, sinsi bir sarmaşığa dönüştü çivinin içindeki ahşaba çaktılar sesimi geçmişin satranç tahtasında, atımı vurdular, çok beyaz yenildim hani eğilerek ateşe ve çaya "emmee" demiştin ya "içindeki kurdu sen kemirmezsen, gayrı bu kurt seni bitirir" ah be kuşçu ah be usta bir bilsen nasıl bir bağımlıyım ben, içimi kemiren şeylere kemirildikçe hissediyorum, zerre ile aynı boyda olduğumu kemirildikçe anlıyorum, ölümün içindeki yaşam olduğumu kemirildikçe görüyorum, sevginin içindeki, nefret olduğumu hafızanı al da git diyor kalbim zihnindeki kalabalık şehrini ve gürültüsünü de -burada aşkın bebekliği uyuyor...
ben insan mıyım kuşçu herkes bir hiç uğruna vuruşarak ölürken neden ben hiçlerin içinde, vuruşarak yaşıyorum
mütemadiyen aynı şey oluyor suyun kemiğini kıran o şey, gitgide büyüyor hep bir görünmezle dövüşüp duruyor, zihnimdeki yumruk hep dövülen, aldatılan bir kaderin elbisesi sırtımda sanki sırtım bir kamburun içinde, dik durma telaşında şarkının içindeki o eski radyo gibi, vasfım tükenmiş sesimde tamir olunmaz şeyler var bir yağmur damlasının içindeki bulut kadar gerginim sanki, bir gölün dudakları susamış, içimde sanki, kendi beynini yiyen, deniz üzümü gibiyim aklım; binlerce taş, taşların içinde devasa mancınıklar aklım; ipek böceği sürüsü, kendi kozasını kendine mezar yapan madem diyorum, bu hayat oyununun körebesi benim madem gözümü bağlamışsınız karanlığınızla başlayın kaçmaya ben değil kaçmanın içindeki o yakalanma korkusu, yakalayacak sizi -bir gün
işte böyle kuşçu aşkın içinde bir yolculuk gizliymiş meğer -gidelim gayrı kendimize..
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
"Kuşçu İle hacel obasında" şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
"Kuşçu İle hacel obasında" şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
değerli şair hoş gelmiş, ne güzelde gelmiş öyle dolu dolu geçen mini bir şiir yayınlamışsınız devamı gelir diye umut ettim ve halen o umudumu koruyorum bilesiniz :) çok teşekkür ediyorum şiiri anlayan, özümseyen ve hissedişini burada bu kadar güzel ifade eden gönlünüze
Merhaba şiir ve şair şiir denilince geçmişe dair mini bir yolculuk yapmak istiyorum şimdilik edinilen bilimsel verilere göre dünyada ilk şair; Enheduanna adında bir kadındır, MÖ 2300 yıllarının birinde yaşadığı biliniyor, bir kralın kızı ve bir rahibe olduğu konusunda deliller oldukça belirgin ve tatminkardır şimdi de bir kaç şiirine yer verelim
Sen taşkın bir selsin dağlardan inen, Ah, her şeyden önce gelen, Ay tanrıçası İnanna, cennetin ve dünyanın tanrıçası! Ateşin kıvılcımlar saçıyor ve sıçrıyor halkımın üzerine. Bir hayvana binmiş hanım, An sana üstünlük veriyor, kutsal buyruklar; Ve sen işte böyle davranıyorsun. Bütün büyük ayinlerimizde sen varsın. Ama kim anlayabiliyor ki seni gerçekten?
Veya:
Hayatım alevler içinde. O beni dağlardaki böğürtlen dikenlerinde mecbur etti yürümeye. Sıyırdı başımdan, bir baş rahibeye yaraşan tacı. Bir hançer ve bir kılıç verdi elime, ve dedi; ‘senin için yapıldı bunların ikisi de, çevir onları hemen kendi öz bedenine’
Aradan geçen bunca zaman zarfında, insanlığın ve bilimin olduğu gibi şiirinde bir yolculuğu olacaktı elbet, olmalıydı da, çok klasik olacak ama, bildiğimiz bir sürü akımı görmüşüzdür, az çok bilgimiz vardır elbet, bunlara burada değinmek istemiyorum, fakat belirtmek istediğim asıl konu, her dönem kendi dilini, kendi acısını, kendi düşüncesini anlatan bir çok söylem tarzı yaratmıştır ki bu olağan bir süreçtir, zaman kendi dilini doğurmalıydı ve kendi şairini
Öyle bir dönemde yaşıyor ve yazıyorsunuz ki şair teknolojinin esiri olmuş ruhlarımıza dokunmaya çalışıyorsunuz, herkesin herkesten uzaklaştığı bu dönemde bir kalemle bunu başarmak zorların zoru biliyorum, çünkü gençlerimizde artık duyguya pek yer yok, duygu onlar için zayıflık göstergesi, özellikle şiir okumak dinlemek, şiirle uğraşmak çok banal bir eylem, hele bir öğretmen olarak buna seyirci kalmak ve o yüreklere dokunamamak çok acı bir gerçek.
Şimdi bunları neden anlattım sayın şair, belki bize değil fakat, yeni nesillere yeni bir dil gerekiyordu, içinde duygu olacak elbet ama gizlide kalmalıydı, en belirgin özelliği ise zeka olmalı, zekice söylemler olmalıydı, mantık ile örülmeli söylemlerin temeli ve elbet bir anlama koşmalı her cümle, birde ifade gücü olmalıydı, örneğin "çivinin içindeki ahşaba çaktılar sesimi" bir edebiyat hocası olarak, yüzlerce şairin binlerce şiirini okumuş biri olarak, bu cümleye dakikalarca baktım, bu nasıl bir labirent dedim, neresinden girdim neresinden çıkacağım içimde bir heyecan sorma, şair dedim burada ne hissetmiş de bu hissedişi böyle nasıl servis etmiş, kusursuzca imgeleme sanatı bu olsa gerek, hele sonraki cümleye inme talaşı acaba orada nasıl bir macera var, daha neyle yorulacak bu aklım ve şiir hiç bitmesin istiyor insan, sanki bir kanoya binmişim de Çoruh nehrinde dalgalarla boğuşarak kürek çekmeye çalışıyorum.
"Kötü değilim kuşçu yüzümde, onun yüzünü özleyen bir kalp var sarılmanın kolları alıp getirecek bizi kendimize" duyguyu ne güzel ortaya çıkarmışsınız burada, çok özel bir anlatım çok özel bir yüz, çok özel bir aşk betimlemesi bu
Bu zamanın bir dili olmalı şair, bu zamanın bir rengi, bu zamanın yeni bir akımı ve öncüleri olmalı bunu siz çok iyi başarmışsınız, bu gençlerin size ve sizin gibilere çok ihtiyacı var şair.
şiirin doğumu ve yolculuğunun fotoğrafını çekmiş değerli hocamız yorumları ve yazacakları ile edebiyata güzellikler katacağa benziyor kaleminiz, bu değerli yorum için teşekkür ederim hürmetle..
Şair oturur gergefinde gönlünü işler, sonra kalkar talan eder bir kurt girince gül dalına. Alır hançerini yarasına iner kalem, varir bir dagin mağarasına gizlenir. Belki incinmisligine bir türkü sarar.
Şairi hayata kim çağıracak? Şiirin kuyusuna inen öyle çıkmak istemez de, kervanlar durmaz da hem. Şiirin yüzünü kim güldürecek,kalemden başka. O vakit dönüp kendine mihman olacak şair.
Gözlerini hayattan çeken, sırtını hayata dönen kim varsa sanki daha iyi okuyor her şeyi. Parçadan bütüne muhteşem imgelerle efsane bir şiir daha.
Çok teşekkür ederim Canan Hanım gerek bilgi birikimiz, gerek şiirlerin ruhunu anlayışınız ve bunu kaleme alış şekliniz ile her zaman değer katıyorsunuz her daim hürmetle efendim..
Şiiri okurken bir tohum gibi düsundüm sairi Olacağı güzelligi bilen hatta bunu dileyen bir tohum -tersten gelislerden anliyorum bildigini- ama sancı var oldugu hal ile var olacagı hal arasindaki sancı dilinden dökülüyor Kuşçuya seslense de -ki kuscu arif guru ya da veli - alacağı bir sey olmadığını biliyor sanci bazen dillendirilince zehri azalan bir mendebur hal değil mi.... Kendine geldiginde bir de o kendine gelis siirini beklemek hakkımız oldu sanki
sancımın içini mi okudun şair, gelecek şiire bir tohum da sen attın şimdi, güzeldi "kendine geliş şiiri" yolculuk bitip de kendime varınca kısmet diyelim artık :) her daim hürmetle güzel insan...
hani,şiir eklesede okusam dediğim,ender şairlerdensiniz,iltifat değil bu,iltifat etmeyi sevmem,size ait marifet,şiir yeteneğiniz,çözümlesek,bin sayfayı geçecek şiiriniz,,, bir solukta okudum,gece dönüp,dura dura okuyacağım, insan kurdu insanın denildiğinde,insan yurdu insanın diyenlerdensiniz, yurt gibi şiir,sığınılası,hep hürmetle,,,
Farklı bakış açısı ya da şöyle yazalım; ters bakış ile ters köşeye yatıran nadide bir şiir ...
Okuduğum şiirlerinin içinde bunun yeri bir başka oldu...
Her şiirinde kendini aşan bir şair için zirve yapmak gibi...
Sonraki her şiirinde bu tadı arayacağım usta. Kendi başına büyük iş açtın:)))
İçinde barındırdığı zeka ve hayal gücüyle şaşırtan bir şiir gerçekten de...
İnsan kendisini nasıl ifade edeceğini düşünüyor...
Ben neyin içindeyim ya da içimdeki kim?
Ya da içimde barınan onca şeyden hangisiyim?
Saygılarımla esenlikler diliyorum