TIRNAKLI TÜMCELER DURAĞINDA"Bu şiiri şiirlerime ses olan, canım ablam Dr Ayşegül Atmaca’ya armağan ediyorum. İyi ki varsın canım ablam." -bana sözlerini verir misin?- O kapatır gözlerini, Ve retinasında siyahi bir düş belirir. Oysa ben üşürüm; /ceplerimde can buzum erir... Kovamam şairlik yanımı, şiirlerimin kalemi kırıktır. Oysa senden, bir mısraya ihanet beklemek, /en büyük alçaklıktır... Seninle hangi şiire başlasam, /okyanusları kabarırdı, gözlerimin. Ve ne hikmet bilinmez ki /imgeleri yitik, /ünlemleri eksikti bu şiirin. -bana sözlerini verir misin?- Sen kapatırsın ben açarım gözlerimi, Ve öznesiz bir güneş doğurur beni. Oysa hayal etmek; Ne kutsaldır bir şiirin baş ucunda. /ve virgül gibi kıvrılmak, /beyaz bir kağıdın, tam ortasında. Söylesene; Kutsal mıydı uyanmak bir ünlem boşluğunda? Ve dayamak sırtını büyük bir harf yokuşunda. Katıksız bir imge işçisiydin sen, /gözlerin dokuz bakar umuda. Ve sözlerin çatlamış bir dudak olur, /tırnaklı heceler durağında. Dedim ya; Sen kapatırsın ben açarım gözlerimi, Ve öznesiz bir güneş doğurur benliğimi. -bana imgesel güneşler verir misin?- Oysa; Kürşad’dan azat, bir kuş olmuştur seninle bahar, /konmuştur beyaz abasıyla şefkatin dudağına. Diyemedim “hoşgeldin” diye, bu şiir otağına. Öyle ya; Gözleriyle bir mısra yaz deseler, ağlardın, Boyun eğerdi yüreğin, bir ülkü sonsuzluğunda. /dil susardı, /kemiksiz bir senfoniydi havanın dudakta ses hali. Öznesiz bir kayısı dalıydın sen, Ve zamirlerinde bir dal asabiyeti. Oysa; /ne “can” bir sevdadır, nesirden bir beşiğin hulasası. Öksürürdün bilirim, Ölümcül bir şiirde ritim tutarken, öksüz bir çocuk azası. Adını sen koy ne olur, /varsın yüklemsiz, devrik kalsın mürekkebi sayfaların. Biliyorum; Bir yanı tutuklu kaldı, dal ucunda şahmeran zamanların. Oysa sarı bir tütün yaprağında kavgacı, /ve Ankara kadar dardı yüreğin ve bir o kadar acı. Oysa sen; Bir şiir üzerine, virgüllü dekorlar koyandın. Ve miskin halinde bir şairin başucu ilhamıydın. Nerden gelir aklına bilmem ki, Itri’nin hüzzam bir bestesinde, düğmelerden kan dökmek, Ve minik Ayşe’yi “Gül Tokmak” peşine düşürmek. Kavgasızda olmuyor değil mi? Hayat işte neylersin? Dediğin gibi, nasıl ekersen öyle biçersin... Kapatınca gözlerini, Sanırım ki duvağına tırnakları düşer “ağabeyin”, Öpülememiş eller kalır geride, Ve yarım kalır şiirleri bir çocuğun, Yarım kalır,dilinde. Oysa sana hediye tırnaklar biriktirmiştir avuçlarında, Ve dilimin ceplerinde “Türkçe” hitabeler, /nasıl gülsün bir çocuk, /gece gizli ağlarken ölüler... Ve Kandehar dağlarında namaza durur bir yiğit, /yönelir mısraları kabeye, /yönelir dudağında tevhid. Ne olur ağlama, /ağlama gözleri nur bağlı körebe. Dokunsan, uçarı bir “ah” düşer toprağa, Ve ağlarısın, her şehit haberinde. Bilirim ben seni, /sen ışık yılı zamanların kızısın, Ve rüzgara omuz vermiş bir yüreğin hızısın. Varsın senden sonra geride, yorgun sorular kalsın. Ya da bitirilmemiş mısraları bir şiirin. Gün olur umudun buğday tenli çocukları doğar, /kuşanır kalemin en keskin halini, Sana seni anlatan şiirler yazar. Ama bilemem ki hangisi seni benim kadar anlar... Söylesene; Bana düşlerini verir misin? Varsın dağılsın saçları düşümdeki gelinin, /tacına baharın üç gülü düşsün, Üç zamanı, hayat denen buhranın. Bana Eylül güneşlerini anlatma ne olur, Esandağ’ı durdurabilirler mi şehadette, /sahi kim der gökyüzü gurbette. Bana Eylül gülleri anlatma ne olur, Yazamam bir gülün hikayesini, /asamam bir gecenin nihayetini. Asanları bilirim ancak! Salyalı ağızlarında kan kusanları, /ve hükümsüz bir sabaha göz kırpanları... Bana yitik Eylül’leri anlatma ne olur, Moraran bilekleri, kanayan yürekleri anlatma! İşte bundandır sendeki küsüş taş duvarlara, /can alan sehpalara sitem bundandır. Bundandır kanaması nesirlerin, /öznelerin ölmesi bundandır. /ve sendeki bu suskun hal, Eylül’den kalandır... Bana dualarını verir misin? Bir seccadeye döktüğün gözyaşlarını ya da. Ya da bozulmamış çocuk gülüşlerini. Bana ölümleri anlatma ne olur, /sonsuz bilinmeyenli denklemler çözdürme, /alt tarafı aralanan yeni bir kapıdır ölüm. Ya da altın pelerinli bir can telaşıdır. Ya da işte...Edebiyete münhasır bir ruh kaçışıdır. Şimdi kapat gözlerini, Varsın usunda siyahi bir düş belirsin. Sen selam söyle hayata, /ceplerimde can buzum erisin. Alır şairlik yanımı giderim buralardan, Aldırmam ardımdan ağlamasına şiirlerimin. Ya da senden emanet bölüşülmemiş imgelerimin. Bir yanım dilde kalır, nafile. Bir yanım düşler denizinde. Sıkıştırıp şairlik yanımı dişime. Giderim... Giderim; Mevsimler sonbaharı vurur, aylardan Eylül’dür, Ve ayrılık; Beyaz bir kağıdı hançerlemek kadar kötüdür. Vakit tamam ey imgelerin gönül işçisi, Uzat ellerini öpeyim. Eğer öleceksem bir gün, /tırnaklı tümceler durağında, /şiir gibi öleyim. Engin Badem -acemişair- |
Şiirinde bölüp alıntılayabileceğim bir kısım yok.Çünkü bir bütünü oluşturuyor dizelerin ki koparmak canını yakar.Zira şaire şiiri evlat gibidir,gibisi fazla...Sen kendi tarzında mükemmelsin bence ve bir idol oldun bana...
Sn.Aktaş,emeğe saygı gösterip okumuş ve yorumlamışsınız ki bu bir ilgi işaretidir...Ama yanlış bir irdelemede bulunmuşsunuz kanımca.Çünkü şairin şiiri ile diğer şiirin benzer bir ifadesi yok.Ayrıca aynı dili konuşan insanlar olarak aynı kelimelerle farklı dizeler yaratma hakkımız var ki bu benzerlik kopyacılık demek değildir...Tarz farklı anlatım özgün ama kelimeler benzer olabilir.Bu durum şairin güzel dilimizi hakkıyla harmanlayabilmesinin bir kanıtıdır...
Acemi şairim yazdığın her dize övgüye şayandır benim nazarımda...Ve yine diyorum ki senin dizelerinle;
Eğer öleceksem bir gün,
/tırnaklı tümceler durağında,
/şiir gibi öleyim.