Düşsel bir yolculuk...
Dünyanın arkasından güneş doğuyor,
Yüzü pek seçilmiyor, az sonra gözümü alabilir. Gün batımı, mor, yalnız bir ağaç görüyorum Küçük bir ada, mor, kızıl sular şimdi de Ebruli çalışması gibi renkler içiçe girmiş, değişmiş Söğüt ve çam ağaçları, hava hem açık hem kapalı Dibinde ise uçuşan mavi mavi kelebekler Küçük beyaz mantarlar, ne hoş! Sarı çiçeklerin üzerinde , buğu renginde İki tane kelebek daha, birbirlerine bakıyorlar Boğuk bir sis rengi, su kenarını kaplamış Ağacın biri eğilmiş, biri hâlâ ayakta Her yer sis, yelkenli görüyorum İçinde biri var mı emin değilim Uzakta, yıldızlara doğru gidiyor. Gök yıldız dolu, hepsi parlak ve sonsuz Tuhaf, bulutlar da var õtesinde Sanki hem gündüz hem gece. İşte, bir yelkenli daha! İçinde ki kişiyi seçebiliyorum bu kez Bulutların arasından dik ışınlar gölü yeşilleştiriyor Yüzeye yakın bir yerde, oda ne? Bir deniz anası, beyni ve kalbi yok Çok uzun yaşar deniz anaları ama benimde Beynim ve kalbim olmasa bende çok uzun yaşarım Görüntü değişti, başka bir yerdeyim Tuz gibi yere serpilmiş ince, ışıl ışıl kar taneleri Karlar eriyor, eridi, bu ne şimdi? Bir demir yolu, görüyorum onu, etrafı yeşil Ama bir tren yok görünürde. Belki gitti, belki gelmedi, bilmiyorum Siyah, kara bir kedi, gözleri sarı siyah Avıymışım gibi bana bakıyor Her an üzerime atlayabilir Ne yapmalıyım? Kaçsam mı? Kedi kayboldu. Şimdi de atlar çıktı, iki taneler, Bir siyah bir beyaz, koşuyorlar Neyse ki bana doğru değil. Bir kapının önündeyim şimdi de Her yerine kitap dizilmiş, her yeri kitap Etrafı ve duvarları kitap, kapı bile kitaptan olma. Kapıyı açıyorum, aman tanrım… Ne kadar da çoklar Balonlardan söz ediyorum, göğe salmışlar Yarın sabah uyandığınızda, gökyüzü yerine Onun her yerini kaplamış binlerce ve rengarenk Bir sürü balon görebilirsiniz, seveceksiniz. Şimdi neredeyim? Duman rengi, duman da var, burası boğucu. Bir bisikletli geçiyor yanımdan Bisikleti küçük kız sürüyor, arkasında da Ondan daha küçük erkek kardeşi, ikisi de mutlu. Onlar gitti, gri bulutlar geldi, yağmur yağacak Aşağı da uzun, yeşil otlar ve kırmızı çiçekler Güvercinler geldi şimdi de, tam sekiz taneler Oynaya oynaya çatıya uçtular. Buda ne? Huninin içine doğru döne döne akan Su misali, deniz kendi kendini yutuyor Mektup var, yanında çikolata, ip ve makas, tuhaf. Su parçacıkları buz tutmuş, öylece parlıyor Mavi bir zemin var, üzerinde plak, dönüp duruyor Yine buz çalıları, buz tomurcukları, donan göller Pembe dağlar , pembe gök ve pembe ağaç. Kuşlar bile pembe, uçuşuyorlar. Gidiyorum buradan. Gidemiyorum. Önümde sarı turuncu taş duvar İşte bu! Yönüm, pusulam haritam var! Yaşasın. Şimdi gidebilirim işte. Yıldırımlar mor kırmızı, gürültülü endişe verici Hava , içim kadar kapalı. Pastel boyalar, fırçalar, renkler yere dökülmüş. Üstü kırmızı, kenarları kırmızı, dibi siyah Tuhaf bir geçit, bir tanecik lamba var, oda sönük. Neredeyim? Bir deniz kıyısına çıktı geçit Etrafımda deniz yıldızları, deniz kabukları Beyaz ve turuncu, şekilleri acaip. Şimdi de başka bir yerdeyim, Deniz anaları, hemde binlerce Bana zarar verirler mi? Bu kadar ananın içerisine dalarsam Beni sahiplenmek için birbirleri ile savaşabilirler Onlar görmeden kaybolmalıyım. Nihayet kente geldim, bildik, tanıdık kente Binalar ve yağmur damlacıkları Burayı sevmedim. Bezelye görüyorum ama eriğe de benziyor Kavrulmamış kahve ve pişirilmiş kahve Içebilir miyim? Ağzım dondu, tadı da berbat. Yoruldum, Beynim tutmaz oldu, Yolculuk buraya kadarmış. |