43
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1860
Okunma

sen
buğulu bir londra sabahını andıran gözlerinle
sisli sisli baktıkça
benim ücra
benim sahil
benim kasaba yüreğime öyle...
sazlı sözlü yazlık panayırlar kurulur
durulurmuş karakışlarımın kiraza yakarışları
ondan sonra cıvıl cıvıl börtü böcek
incik boncuk şarkı türkü davul dernek
bir değil hem birkaç tane kol kola genç kız
yelekleri nakış etekleri kısa ömürleri uzun
tarihleri hüzün âtileri berrak gözleri üzüm
kahkahaları saçlarından dudaklarına
bir söğüdün dalı kadar canla başla eğilmiş
ve işte o vakit anlarım ki hep
-senden önce bu kasaba hiçbir kente-
hiçbir kente aşık falan değilmiş
sen
yağmurlu bir paris akşamını yandıran sözlerinle
özlü sözlü anlattıkça
benim cahil
benim kıyı
benim kenar
benim köşe
bir başına yaşayan başıma öyle...
bir kadın ki keyfi kadifeden bir cepken
bir cepken ki etekleri keyiften zil zil
eli kalem dili kelam gönlü aşka selam tutan
şu şaire dönüşürmüş
ve işte o vakit anlarım ki hep
senden önce kara yazgılı kağıt
-ki karası; üzerine yazılan ağıt!-
beyaz tüllü telli duvak gelinlikle öpüşürmüş
ve sen
hem tutuklu hem tutkulu bir rus yazarın
zihnini de sihrini de fikrini de kandıran o ellerinle
ağır ağır uzun uzun nazlı nazlı okşadıkça
boyu kısa huyu sızı
bin aşk masalının kahramanının hırsızı
saçlarımı/ söyle!..
söylemez mi kadın ruhunu allayarak
hem kadrini hem kıymetini
anlayıp da ağlayarak şarkıyı
çalmaz mı tellerinde
şu telliler bu yaylılar o vurmalılar!
ah işte o vakit anlarım ki hep
-avuçların saçlarımın üstünde-
üstümüzden kaç yıl
aramızdan kaç bahar
yaramızdan kaç damla kan aksa da öyle..
hep durmalılar
hep durmalılar
hep durmalılar.................
mış.
JD