Eylül...Bir lambanın fersizliğine hangi düşü asabilir mısralarım Elbisesi yok çocukların karanlığı,kayığını idrak edemezken... Bu gece Denize doğru uzanan kayalıkların ucuna yine ölümü üflediler ANNE! Mavi benizli oyunlar düştü gölgelere Her sokakta bir pencere ağlarken Küçüldükçe ufalan gemilere sığmadı ayaklar Odalar dolusu kuşlar öyle mahzun ki saçımın telinde Hiç bir boylama sığmayan kimsesizliğim Başını göğsüme eğen kediden utandı Göç etti barkından Eylül Zılgıt yalnızlıkta kayboldu uçurtma Bir Anne’nin göbeğinden soğuyor Çocukluğum Eyvah.. Yüzü ve sesi yok resimler Parmaklarıma hissizlik verirken En çok beyazını okşardım eylül yüzlü harflerin Soluğundan geçerdim çiçeklerin ki Suyun göğsündeki yosundan utandım Aklımın halatına yer ve gök Kıyamet estirdikçe Aynadaki şeytanlar masumiyeti kırıyor Yorgunum ve hala üşüyorum Enkaz duvarları arasında gül yüzlü ellerin diyarıyla Örtün üstümü... |
Haz alarak okuduğum şiirde muhteşem bir kurgu VE DÜZEN MEVCUT..
............................................ Saygı ve selamlar..