içinde unutulmuşlara..alt dudağında mor leke, parmağında gümüş bir yüzük gamzelerinin çukurlarına dolarken nehirlerin iç/selleştirirken kavim kavim göçlerini boşluğa uzanan ellerinde/düş -sesi geçmişin kırılgan mağrur kapı eşiği yalnızlığında aklının derinliğine ilerleyen kalabalıklar bulursun önünde mavi bir pencere gözbebeklerini kapatır perdelerin kanatları ki savurur seni dışından içine doğru ıslak ve karanlık sokağının her iki tarafından bakıp gelmeyen ve gitmeyen gölgelerin izlerini ararken sen, her şey zamana kurulu bir an.. ve artık yarı açık omuzlarında kapanan kapının metal sesi yükselir. iyot kokusu gibi; eğer göğüs kafesinin içinde bir liman bulmuşsan kıyılarında demirlediğin, kaçıncı seferden sonra dönecek içinde unuttuğun o kimse, yalnızlığının atlaslarına. hiç el değmemiş coğrafyalarına ki sana ben ‘ bir adım öteye geçemezsin’ derim de aks eder sesim ağız boşluklarımın sınırlarında.. çok gereklide değil omuzlarını yasladığın ağaçtan söz etmek.. düştüğün kuyuda/ kuytuda yine de tırmanmak hep yokuşları çağırır diz(e)lerine.. dehlizlerindeyim, kaygan merdivenlerinde ilerliyorum, ciğerlerim havasız kalıyor lakin dudağımın üstünde duruyor bütün ıslaklığınla en haşin çağlayanım ve sürükleniyorum sana doğru.. m.b. |
Göğsümde büyüyen unutuş sanrısı
Dilim sürçtü aktı kelimelerimin
Kifayetsiz varlığı, çoğaldı sular
Deniz değil okyanus serinliğinde demiratmış
Yaslandığım omzun göz hizasında boşluğa düşüşü
Bir adım ötesini geçtim
Bir ömür ötesine törpüsü yüreğimin ...
Sevgimle.