uysal maviler..üzerine bulutlar serpiştirilmiş çıkmaz sokakların kuytularından geçip, bir yerlere yetişmek için kaldırım hızıyla ilerliyorum bir şeye/neye ve en çok kime.. beyin boşluklarımda dönüp duran bir soru işareti sadece.. kalakalıyorum.. terlemeden ve merak etmeden daha fazla.. kurursa kuyuların suyu? masanın üzerine koyma dirseğini kaşığı tutarken elinde. saçını özgür bırak, açma düğmelerini, dekolten olmasın... ortada henüz silahları seçilmiş bir savaş yok ve imzalanmadı taraflar arasında kutsal yeminli bir anlaşma. sen uysal mavileri öldürmüşken dilinde. sitemler akıyordu kelimelerinin arasından ve yasları tutuluyordu hece hece mavi sisli ormanlarında/a-kan zerrelerle.. orda/ balkonunun kenarında akasyaların ne zaman büyüdüğünü göremedim bir daha hiç... bütün sorulardan ve sorgulardan seni münezzeh kılıyorum. surlardan ve sulardan/mavi bulutlardan ve alacasından en çokda güneşin ki derinliğine bir son/bahar ve kışlı günlere düşük vucut ısılarımızla çıkıp, ilk su değirmeninde döndüreceğiz düşlerimizi. bunu yapacağız merak edilecek bir şey yok. dehlizlerimizden geçip, Antik çağların duvarlarına iişaretler bırakacağız hatırlansın diye saçlarını iki yana ayırmış insanların gölgesinde. düş bozumu günlerdeyim, tarifi unutulmuş rüyalardan uyanırken, terli ve alıngan oluyorum birazda tehdit altındayım ve tehdit altında bütün kavimler ki dizlerimden kısa tretuar taşları üzerinde yürürken çocukça ve açarak kollarımı sana ve zamAna düşeceğim dengemi kaybedersem ve düşecek bütün sırlar sim ve mavi. yer ve küre. korkup kuytularımıza döneceğiz evet döneceksin sende kuytularına.. büyü bu.. hiç öğrenilmemiş gibi inkalardan. hayat ve endişe kapı dışarı edilmiş bir ruh hali sadece ki şaşırmıyorsan itiraz bile etmeyeceksin... sık dişlerini ve uyansın kuytularına saklanmış bir katliam öldür beni hiç öpmediğim avuç içlerinde/terli.. ve sev beni en çok.. sorma neden bunu öğretemem sana bunu öğretemez hiç kimse sana ve sen ki sevgilim olmayan sevgili; öğretemezsin bunu bana. ne milatın sonu ve nede milenyum sonu şimdi tamda şu anda kasık ağrılarıma d-üşüyor yaşamın telaşı ki yanaşıyor senden çaldığım bir dokunuş duvar diplerine. parmakların sırtıma. bir kapı yarı açık unutuldu omuzunun saçaklarında dur orda! dur. bana b-ak bir cama. duy hç söylenmemiş seslerimi duyumsa ve koku tüm hücrelerine doğru dokunulmamış tenine bir sufle/canımmm ki sarmaşıksın sen, kör ebe oynayan çocukların tınısı/diyalaoğu.. kapat gözlerini ve ses ver bir soruyu hatırlatmadan önce ne kadar güç? ve nereye kadar göç? sonra unutulur insan balık hafızalada gömülür cenazen ve aynı olur bütün ölülerin yüzleri inan bana bu yüzden kısa kesiyorum saçlarımı hiç ölmemek için ben. bir taş değiyor bedenime ve aklıma bulaşıyor ve bir harf bir kuyu buluyor çölünde Yusufun ki dedim; senin mi kelimelerin eksik yoksa aynımı herkes senin kadar. anladım hiç uyumuyor gözleri sokağın çıkmazlarında ve hep aynı pencere... m.b. |