bir tek sen bilsen yeter…
lamesi boynuma dar gelen aşkını,
şifa diye nefeslerime sürdüğümü bir tek sen bilsen yeter… kıyımların yaşandığı dünyamın arka sokaklarında batan/doğan güneşin seni getirdiğini, ve kıblegâhımda mizansız acılar yaşadığımı bir tek sen bilsen yeter… cihan denen zülumat köhnegâhta öyle san(zan)lar oluyor ki cinnet hallerin duygu kıyımında ruh ile vect arasında git/geller yaşayıp maktûlü fail olan aşka yenik düşüyorum özlemlerin yüklendiği beyt’in ortasında kalem ucu vurulmalarla damgalanırken yazgım taşıdığın manayı ve yüklendiğim duyguyu bir tek sen bilsen yeter… alın yazgıma yazılmışken sürgünüm göçebe olduğum dünyada kabul görmedi lisanım sessizliğe yutkunan dilim kelâma muhtâc iken coğrafyası merhamet yoksunu kıtalara savruldum lisanıma kelepçeler vurulmuş suskunluğumu bir tek sen anlasan yeter… giderek sertleşen çıkar kavgalarında güçlünün güçsüze ettiği zulüm alkışlanırken göğün delinmiş eteklerinden kasvetin yağdığını gözlerimin kıyısında ümidimin can çekiştiğini ve kem dilimin sessiz duâlarda attığı çığlıkları bir tek sen duysan yeter… yeni icatlarla öldürmenin fantazisi zirve yaparken Kitâb’ül mukaddese zulalanmış bomba tesiriyle ölüyorum güç ver, küfrün birliğine karşı sağıt dirliğimi sana ümit bağlamış sancaktarı darda bırakma lügâtımın haznesinde ifade etmeye kelimeler yok vatansız ve topraksızken beklenir ölüm ruhum ezânın dibine çekilirken hâletimi bir tek sen görsen yeter… Stockholm 15.03.2018 yerel saat: 21:21 civarı… |