Beyaz gölanlatıyorum kendime derin yaralarını atların seranderlere asılan mısır tanelerinin suya akışını sessiz çayır şarkılarının ses olmalarını su dilendiğim bir ırmağın kenarında her ölü için nöbetteyim şimdi. işitiyor musunuz yağmur hıçkırığını tabutların geçişini soyulmuş libaslarıyla karanlığın içinde elleriyle tahtalara avlulara ağaçlara dallara göğe toprağa vurarak yol aldıklarını gidiyorlar su ne desin içimdeki öfkeye siyahın kuşu olmuş savaşın kuşları olmuş suyun dalgalarına nasıl anlatayım dönüşü olmayanlara yol olan suyu. çocukken söylerdi annem yol kenarında karıncalara basma bir hikayenin bitişi gibi tellere dolanır zülfü siyahın bir köprü olursun yağmurun ağzında prangalı taş basarsın bağrına tuzla yıkarsın yaralarını da hiç iyileşmez içindeki kabuklar ve ölüler. |