Gencecik bir merhabaya tutunmuşum
I.
"Cebimde bozuk paralar var, Bir bütünden geriye kalanlar olmalı..." Can bulur mu ? üstünden sel geçmiş karanfil, Pas tutmuş zincirler parlar mı ? melül melül. Kandıkça kanasım gelir mi ? sesinin pınarına. Söyle..! Bir karıç toprağa sığsa sığsa kalbim sığar, Değil mi..? Bir büyük yangın var semada, Kızıl kıyamet gök kuşağının her rengi. Gözümün ferinde bir acayip boş bakış, Sapmışım yolun sırlı izinden... Kanat çırpan insanlar görüyorum, Kuş beynimden bir de senden muzdarip... -Burnumun dibine kadar giren kokuna, Yalnızlığım ah çekiyor pervasızca... Hıçkırık içinde iç çekmelere, hoş geldin diyorum. Uyuşmuş ayaklarım, dımdızlak bakıyorum. Söyle..! Bir avuç umuda kansa kansa kalbim kanar, Değil mi..? II. "Çürük uykularımda, "hu" çektiğim gecelerimde, Saçlarından aklıma ördüğüm düşler var..." Genzimi yakan sensizlik kokusunu, Bir varlığının çırpınan hiçliği yok eder bilirsin. Gözlerinin maviliklere vurgununu bekler benliğim, Kıyısız limanda bekleyen yolcu gibiyim. Sevgili..! Adım adım adımı yazışım sana, Bulutlar çökerken ıssızlığıma tüm umudum sana, Razıyım kıyametin ilk canımdan başlamasına... Kır yüzümün tüm kemiklerini, Nefesimi çek dilersen ciğerimden, Gözlerine vurgun gözlerimi bırak bana. Dudaklarımda bir sızı, bir de ismin kala kalsın... Varsın damarlarımda başlasın ateşin cümlesi, Varsın sana yandığımı haykırsın parmaklarım... Bir elimle seni göstereyim sana, Diğeri cebimde uyusun dursun... Sevgili..! Yoksul ve yoksun yerlerden geliyorum bilmiyorsun, Gencecik bir merhabaya tutunmuşum. Kirli masalları erteleyip kör kuyulara, Sana bir deli şehir anlatacağım. Tüm sokakları sen, Tüm kaldırımları ben. "Öyküsü yıldızlardan saçlarına düşmüştür.. Zamanı benim bu aşkın, Dört mevsimi sen..." İsmail Yılmaz |