YEDİVERENLER
YEDİVERENLER
bu kaçıncı şehirlerarası yolculuğum bilmiyorum, dışarıda, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor üşüyen çocukları görüyorum analarının kucaklarında, üşüyen anaları görüyorum... çocukları kucaklarında, birbirlerinin merhametine sığınmış hasattan dönüyorlar yanımda bir ihtiyar, ve ön tarafta karısını gizlice tartaklamaya çalışan bir adam daha da uzaklarda, tepelerin üzerinde inceden bir kar, ve katar katar olmuş yol üzerinde araçlar, ya da pervasızca bir sollama yarışı ne diyelim. yine de... yine de seni düşünüyorum bana elini ver. ver ve küçük bir evin bacası gibi alev alev ısınsın yüreğim ve bir ses, yaşamın içinde yankılansın… bana elini ver, günahını vebalini, ve ne varsa eteklerinde, kar yağmış fırtına kopmuş bırakmam. bir kapı açılır elbet gireriz içeri, duvarda eski bir resim asılı, kırık bir iskemle köşede, tozun toprağın içinde kalmış bir masa, yıpranmış bir boya kırık bir cam, ve yer yer sıvası dökülmüş bir oda, ama el ele vererek gülüm, elbet bir çekidüzen veririz yaşama, ne de olsa büyük bir liman değil yeniden inşa ettiğimiz, ya da örtbas da etmiyoruz kızıl akşamlardaki günahlarımızdan birini... bana elini ver, beraber kaldıralım alın terini topraktan, el emeği göz nurunu… bana elini ver, bir şartla ama, bir farkın olmalı diğerlerinden. yaşamı, yaşamı içinden geldiği gibi seveceksin, içinden geldiği gibi anlatacaksın yaşadıklarını. sözgelimi topraktan geliyorsun, yeri geldiğinde öyle bir hissedeceksin ki onu, perme perişan, ve günlerce güneşin altında aç susuz kalsan da, o zaman o, senin sesinde seninle birlikte olabilmeli ya da güneşin yediveren çiçekleriyle denize doğduğu kıyılara komşu dağ yamaçlarından geliyorsun o zaman balık kokan, yosun kokan dalgalar seninle olabilmeli, ve denizi olduğu gibi sevebilmelisin ya da tüm bunları yaşarken gökyüzü o an seninle birlikte olmayabilir ama için titremeli her nefes aldığında, ve her ak bulutu gördüğünde bir yanın heyecanlanabilmeli. adımların küçük, hatta çapsız olabilir ama seninle bir olmalı adımların… bana elini ver, ve bir ses bir bulut gibi kaplasın göğün yüzünü, bir bulut gibi salkım saçak dağlardan dağlara. bana elini ver, bak... çocuklar sıralıyor bilyeleri, kavgaları, gürültüleri, sevecenlikleri… bak... kuşlar kanat çırpıyorlar sabaha, ve yediveren çiçekleriyle karşılıyorlar güneşi. biz de gidelim yediveren çiçekleriyle güneşi karşılamaya, biz de gidelim alın terini, el emeği göz nurunu topraktan kaldırmaya... 2008 |
ellerini diyorum,
bir ömür boyu ödünç verir'misin bana,
hayata dört elle sarılmak istiyorum da...e.r.s.sizin şiirinizin yanında çok basit ve amatörce kaldı ama aklıma geliverdi ..
şiirle resim yapmanın,şiirle hayattan bir kesit aktarmanın nasıl bir incelikle olabileceğinin kanıtı gibiydi şiiriniz,beğeniyle okudum,yüreğinize,kaleminize sağlık...