AĞLAR MAYIS AYLARI
destan değildi yaşadığım,
ya da uzun bir roman kendi dünyasında karantina altına alınmıştı düşlerim. ve yüreğim, kalplerinden şenlik havası alınan çocuklar gibiydi... sessiz, üzgün, gözyaşları kurumuş yanaklarında. ve biz... bıraksalardı, daha çoook uzun yol alacaktık, ki zaman, geceleri duvar yaptı önümüze karanlıklardan demir parmaklıklar, ve şah ilan etti günübirlik acıları başımıza... yine de umutlarım kurtarılmış bölgeler gibiydi, düşünürken sessizliğimde gülüşlerini, dağların gerisinde ay gibi doğardı aydınlığın, bir mayıs ayında paramparça, ve derinliklerinde ruhumun... sessiz günaydınlarımın sahibi, ve utangaç akşamlarımın, tüm bedenimi örtecekleri güne kadar demiştim bir keresinde… sevdim, sevgimde çok uzak yarınları düşledim el ele, göz göze... oysa öyle bir kapıydı ki önümüzde duran, ne oynatabildim yerinden, ne de aralayabildim demir parmaklıkları orda, şenlik havası yüreklerinden alınan çocuklar gibiydim sadece sessiz, üzgün, kederli… şimdi salınır ırmağı doruklarından yüreğimin ve hırçın bir şekilde vurur göğsünü çağlayanlara, sallanarak sağa sola, ve götürür özlemimi bir ulu denizin ortasına... götürür maviliğine bağışlayarak günahlarını... mayıs ayları da ağlar mı? hele on altısında ve bir akşamüstü, boğar mı satır aralarını acılara… elbette ağlar mayıs ayları on altısında ve bir akşamüstü, bulanır satır araları acılara... salınırken doruklarından ırmağım dipsiz çağlayanlara, buruşmuş bir kâğıt gibi alıp götürür umutlarımı bir denizin ortasına ve kuruyuncaya dek yatağı yanaklarında… ağlar mayıs ayları, on altısında ve bir akşamüstü... 16.05.2007 |