UZAK UZAK DALIYORUM
uzak uzak dalıyorum,
öyle ki, ayakta duracak hâlim kalmıyor bazen, yaşadığım yer bir otel odası gibi, yabancıyım her şeye. bir günbatımı vurulurken öylece, feri söndü gözlerimin. ama son gücümle yine de... derebeyliğini yıktım sarhoş celladın, ve kurdum sevginin kraliyetini kalbime. lakin biliyorum artık, doğa, bir titizlikle uğurluyor güneşi, ve en güzel şarkısını ay için söylüyor çoban yıldızı, nice can olgunluğa durmuş, nice can umuda, özleme, sevdaya... uzak uzak dalıyorum, ve bakıyorum yaktığım sonsuzluk ateşine, gördüğüm en güzel varlığa, duyduğum en güzel sese... gitme, siyah saçların, ve yüzünde masum bir ifade ile beni... bir başıma bırakıp da gitme... bakma öyle yaram derin benim, yaram... alıyor canımı hiç durmadan, varsa bir mendilin, alabildiğince uzanan bereketli topraklar aşkına, şu dünyada kimim kimsem yok, ve saramam yaramı tek başıma, saçlarına taçlar yapayım defne yapraklarından, istersen bir hayatı feda edeyim kollarına ama gitme. kendimce yüzyılın en büyük aşkını yaşadım. ve adsız bir ırmağa döktüm sırlarımı. uzak uzak dalıyorum, ve bir köşede yoğunlaşıyorum dünyanın en güzel şeyine, aşk... acı çekip ulaşamamaksa üzerine titrediğinin, bakıp gözlerine söylemekse sevdiğini bir heyecan, uğruna bir dünya güzergahtan geçmekse bir başına, aralamaksa zamanı, ve meydan okumaksa yüzyılın değerlerine aşk... ki sağır olmuşum yüreğimdeki çığlığa o zaman, ve duymuşum zehir zemberek sözleri can evimde… uzak uzak dalıyorum, irili ufaklı şehirlerin de ötesindeyim. 06.07.2009 |