ZEYTİN DALI
ZEYTİN DALI
yine gece vardiyasına kaldığım bir gün, bir ayrılık türküsü söylüyor delinin biri, geçmiş karşıma fotoğrafı yok. kalemim, uçurtmam, ve sordukça çoğalan sorular, durdukça yeşeren zeytin dalı... sende mi sarmaşık çiçeklerinin kuruduğu bir eylül ayı doğdun ve büyüdüğün topraklara gönül koydun. ne zaman yitirdim hatırlamıyorum bile, kaç gün oldu, saçım sakalım ne zaman uzadı benim? ne yediğimi, ne içtiğimi, belki bir gün, belki bir asır... ben de yüzyılların efendisi aşka boyun eğdim, kılıcım, kalkanım, canımla... vur dedi vurdum, ölüm emri verdi, yerine getirdim tereddütsüz kılıcımı en ince yerine saplarken yüreğimin... ve al renklere esir düştüm, bir bilsen, çözdükçe düğümlendi kördüğüm halatlar, sardı sarmaladı her yanımı ve adım tutsak kaldı sonsuz deryalara kürek çekerken çaresiz... … ki bir fiil bekleyerek yarınları, güzel düşler kurdum güneşli, oralı bile olmadan al renklere… … elim ayağım bağlı oysa, düşlerim uçurtmalara hasret kaldı ve uzadıkça uzayan sularda, sancı duyarak buruk bir gün batımı, ve fısıltıların yankılandığı, kör ve sağır akşamlardan ki yırtarak tırnaklarımla karanlıkları, zeytin dalları, zeytin dalları getirdim saçlarına. 2005 |