Ah anneanneellerin dolu dolu gelirdin yüz metre ilerden görünürdü silüetin beş yüz metrelik kaza çarşısından sağa sola hafif sallanarak yürürdün kulplarından tutulup götürülen hamur teknesi gibi senin yüzündeki ay kimsede yoktu uzaktan seçilirdi yansıman ölmeden önce ağababam da olurdu yanında o taşırdı uzun sepetinde getirdiği şeyleri arada bir sana sitemle çatardı çevresinde dört dönerdin anneanne bir şeker krizinde ölene dek bence taşıdın başının üstünde derler ya yorulduğu yere değirmeni kurdun senin gözlerindeki yıldızı görmedim kimsede aynı bakardın herkese, bir çocuk gibi gülerek seninle biz de pirzola yerdik gülerken yaşlı değil yaşıtımızdın anneanne beyaz saçlarını kınalamasan da olurdu kaşlarına rastık çekmesen öyle ıpıl ıpıl beyazlar giyinmesen bizimle sen de mekik örmesen merdivenlerinden koşarak gelseniz öyle güzel apartmanlarınız olsa kokusu duyulsa, derdin daha bahçe kapısına gelmeden leylağın tertemiz giyinseniz anneanne hoş geldin derken dirseğinize kadar bilezikleriniz olsa ah keşke kapınızda hizmetkârınız nasıl isterim bir bilseniz şıkır şıkır kollarla sarılsanız bana bana, karagöl caddesini ağır adımlarla yürüyerek geldin nasıl sevindim bir bilsen değmede yıkılacak evimizin kapısının önünde görünce girişe iki adımlık araya çıkardın ayakkabılarını karanlık diğer arada bir adım yürüyüp açtım kapıyı tavanı naylon kaplı küçük salona girdin sizin en çok oturduğunuz içinde açık hava sinemanın sanki içinde oynadığı evin salonundan daha küçük iki odaya açılan iki kapılı ahşap bir ev iki kapısı da iki küçük bahçeye açılırdı ah kızım sen buraya mı lâyıktın der gibi yüzüme baktın kardeşimi bir yığın horantanın içinde gördüğün kadar üzgün sana hizmet edip dönmem evde çok hoşuna gitmiş gülerek anlatırdın daha sonra ah anneanne son günlerin senin de hep kötü evlerde geçti dayım kapının önünden elleri dolu sana uğramadan geçti gelinlerin de öylesine sorana bana oğlanlarım bakıyor dedin oysa bir iki zengin akraban ve annem korur gözetirdi seni nasıl da mutlu olmuştun oğlumu kucağına verdiğimde bizim de bir oğlumuz oldu kadun Rüveyda gibi bakıverelim biz de ver dizime sallayayım bizim başımız kel mi? sen oğlumu salladın, ben evini temizledim oturup yer sofrasına birlikte yemek yedik o hiç bitmeyen sucuklarından pişirdin, yanında çay ah anneanne güzel evlerimizde görmedin bizi ona yanarım!.. 25. 03. 2017 / Nazik Gülünay |
Oysa atasını bilmeyen geleceğini de bilemez.
Yaşlılara bakamıyoruz.
Şiiriniz bir uyarı niteliğinde.ÇOk ama çok güzel.
Bravo şair.