Tırtar / Bilmecegışın gece gezmelerinde; yüzzük oynanırdı bez, peşkir, çaput fanila altında yüzzük, düğme, deve boncuğu ya da para, yüz devesi olan taraf kazanırdı. deve çobanlığı çocuklara büyüklerinden en büyük armağandı. diğer tarafta, biraz büyük olanlar karşılıklı bilmeceler sorarlar “-yapan satar, alan kullanmaz kullanan görmez” "-mel mel ayaklı, meldir kulaklı külpeşen donlu gümüş ayaklı" misafir kadın utana sıkıla İstanbul Türkçesi ile; "-gelen leylek giden leylek tek ayağının üzerinde duran leylek" "-yapılmadık duvar üstünde anasından doğmadık çocuk oturur" gömüden -balamıt çıkarılırdı, ya olduğu gibi, ekmek arasında yanı başına bi tas su almayı unutma yahut haşlanırdı sobanın ütünde tencerede kesdeneden datlıydı” veyahut da közlenirdi, emme bıça(ğı)n ucuynan dıkgaklamak, çentiklemek gerekti değilise valla fıldırar geder, zobanın üsdünden nere ğeddiği belli deği(l) Allah mafaza, gözünüze, başınıza olmadık bi yannınıza geli(r)di” “-len gardaşım; “falannar bayramda ilokum da(ğı)tcamış” dediler deee böyük-güçcüg akışdık getdik kesdeneyi, şekeri, ilokumu filen bilen mi varıdı nohut, mekke gavırka neyine yetmedi “daklı” dedin miydi bekmez, o da anamın sandığının dabanında her bi şeye çaya, havlaya, aşır’a çalardık gaşşığı bulgur aşına toptasda ayranım da varısa değme keyfime” “-çentikle endekini Allah mafaza çoluk çocuğun gözüne-mözüne ğeli nem(el)inazım, çentivi(er) elinde mi galcak ay gızım” mekke patlatması, guru gara üzüm nohut kavurgası ıslak nohuttan pollunpos "tek mi- çift mi" oynanırdı ikiye ayrılan ahali –yüzzük- saklardı dığan dibini kazımak için illa da fosfos. “düğününde kar yağar” derlerdi dığan dibini sıyırana, amma fosfosun en güzel yeri dığanın dibiydi işin aslında ne yalan sö(y)leyen hinci oldu bitdi aklıma ğelse lafı edilse ağzımda dadı vallahi.. “- olur, gar yağar, yağmır yağar ben alayın da havas olduğum gelini nayeti gışın ardı bahar kimseye bırakaman fosfos dibini” “-düğününde oynarım, su çekerim, ekmeğ ederim” diye eklerlerdi iş yaptıracakları çocuklara ne güzel günlerdi” elden gelen esirgenmezdi şimdiden bazı meseleleri halletmiş olmak adına “o ğün gelsinde kim öle, kim gala” nasıl olsa “adamayla mal tükenmez”di biri şimdiden her şeyi hallettiği düğün telaşında (hulyalarında) öteki senetsiz kefilsiz üstelik en az on yıl ödemesiz nasıl olsa birileri tarafından ödenecek borç altında imzayı basar geçerdi.. karda iz avına çıkanların gözlerine sürme yağlı dığan karası ilk av dağıtılırdı, köz konulup toptasdaki “topalak” içine konu-komşu duası alınırdı bereket gelsin diye.. “hey anam heeyy ne güzel şey” tüfek “tutukluk” yaparsa yeniyetme bir kızın ayakları arasında av nasibi açılsın diye avsınlanırdı tavşan eti bulgurla (yoğrularak) topalak yapılırdı tavşan ayağıyla süpür soba altını ve karagöz kekliğin kan kırmızısı dıggağı “keklik gibi kanadımı süzmedim• murat alıp doya doya gezmedim bu kara yazıyı kendim yazmadım alnıma yazılmış bu kara yazı kader böyleyimiş ağlarım bazı gönül ey, sebebibim aman geceleri uyku girmez gözüme zalım yastık diken oldu yüzüme uyma dedim uydun eller sözüne alnıma yazılmış bu kara yazı kader böyleyimiş ağlarım bazı gönül ey, sebebibim aman” DİPNOTLAR deve. Kazanılan puanın karşılığı, ya da puan tabut kedi kapı hoyuk, korkuluk gömü: yere/toprağa gömülen şey balamıt: palamut aşır / aşır aşı : aşüre pollunpos: önceden ıslatılmış nohut soba üstünde pişirilirken pooss! sesi çıkarır dığan dibi: özellikle fosfosta tancerenin tabanında oluşan daha katı, toryulu kısım, kazmık, çocuklar çok severdi fos-fos: un çorbası pişmesine yakın fos sesli kabarcıklar çıkarır tutukluk: avda ateş almamak, patlamamak ya da isabetsizlik avsın/afsın: tılsım, efsun, büyü ancak burada kasıt iyi güzel hoş anlamıyla kastedilmektedir, asla birine zarar vermek değil bilakis kötülüklerden korunmak, kötü amaçlı güyü ya da nazarı def atmek anlamındadır tıkmak: didgak/dıdkak/dikkak: gaga • Erzincan-Salih Dündar-Muzaffer Sarısözen |