BİT KIRIKLARI 2
Dudaklarıma dişlerimi geçirmem
Alfabeyi bilmeden, Tek kelimeyi heceleyemeden kızıl saçlı öğretmenin yakama taktığı kırmızı kurdeleden çok önceydi beş yaşında ağladım vücudumun talan edilişine ne annem duydu, ne babam kardeşim henüz doğmamıştı kimse görmedi, kimse duymadı boşlukta çaresizliğin işitilmediğini soluğumun yankılanmadığını beş yaşında öğrendim. Ben en çok beş yaşında öğrendim. Karıncalar geçip gitti önümden bir boka yaramayan karıncalar görmezden geldiler oysa ben çok önceden şeker serperdim yollarına karıncalar sustular hep. şimdi tiksinirken bedenimden dönüp dönüp aynalara bakmak bir türlü üzerime giydiremedikleri asalet gömleğini her daim ütülü, ve demoklesin kılıcı gibi başımın üstünde sarkarken bulmak gökyüzü nerede? Sayın cinsiyet beş yaşında ruhuma sıçramış tükürük gibi hissettim seni ıslak, üşüten beş yaşında iğrendim senden beş yaşımda yitirdim seni beş yaşımda kabullendim sensizliği Sayın cinsiyet Bedenimdeki riyakar anlam Anlaşılmaman adına yankısını yitirmiş kuyuda susmaya yatmak nasıl kancıklıktır ruhuma bilir misin nasıl kazık atmaktır akli dengelere Oysa kollarım, boynum, gövdem kanlanmış bir bitin şen sofrası olduğunda gözlerindeki iştah yüreğimi kemirdiğinde başlamalıydı kıyım sayın cinsiyet pençelediğin bir zaman dilimi beş yaşımdan çalıntı boynumun borcu gibi kursağımda acı bir lokma şimdi hangi sözle kusarım hangi darbeyle parçalayıp yok ederim bunu bilmiyorum. yaram tazeyken şimdi izi bile yok Bedenimde o günden beri üreyen bitler bitler doymuyor, bitler hiç doymuyor bitlerin hiç doymayacağını anladığımdan beri Ölü bedenlerin saçlarını taradım hep ölü bedenler sonsuz uykuya feda etmişken son nefesini birbirlerine o kadar benziyorlardı ki Dudakları kenetli, Aynı çehre, Aynı sükunet, Aynı umursamaz surette aynı hüzün çıplaklığıma benzetiyordum onları tıpkı bitler gibi benim gibi cinsiyetsiz bedenlerdi onlar da. Ama saçları Kiminin sürgünde ağarmıştı Kiminin ağıtla kimi beklemekten kimi evhamdan Kimi simsiyahtı, Kimi kızıl kimi şehrin kalabalığında yitirmişti rengini kimi bir kuytuda insanlığa hasret kimi kıyımı bekleyerek yitirmişti rengini Kiminin saçındaki renk henüz solmamıştı Çoğunun saçında tarağım bitlere takıldı Saçlarını ördükçe ölü bedenlerin Kırılan bitlerin acısını hissettim etimde ve bugün kuyudan çıkardım cümlelerimi anlattım onlara dinlediler sormadan, yargılamadan dinlediler Ben onların hatırasını ellerimle tararken ölüye yakışır biçimde suskunluklarını bozmadan dinlediler anladım ki en sadık dostlarımdı ölü bedenler ama benim saçlarımda hep bir pençe benim saçlarım hala çok acıyor bit kırmayı bilmeyen anneler bazı anneler sadece anne’ler mi? Tanrı bizi duyuyor Tanrı bizi görüyor Tanrı her şeyi görüyor ne güzel değil mi ne güzel diyorlar ben demiyorum onlar diyor en çok da annem Annem hep böyle söylüyor Ben kızıl saçlı öğretmenin verdiği ödevmiş gibi Duvarlara, kumlara, camlara, sayfalara hep büyük harflerle yazıyorum; "TANRI HER ŞEYİ GÖRÜYOR." Herkes buna inanıyor İnanmayan yok :) Ben beş yaşımın içinde O gün de kaldım Tanrının unuttuğu o günde TANRI SUSTUKLARIMI DUYUYOR. ah cinsiyet zavallı riyakar anlam sen sadece babamın bükülmeyen boynusun şerefli bir ad bana hep iğreti ruhuma dikilen çirkin elbise ve kimlikteki yalancı satır TANRI HER ŞEYİ GÖRÜYOR. ne zaman bir karıncaya rastlasam tükürük biriktiriyorum ağzımda üstüne tükürüyorum hayır ezmiyorum benim gibi nefessiz kalsınlar istiyorum karıncalar boğulsun istiyorum TANRI HER ŞEYİ BİLİYOR. HÜSEYİN GÖKMEN |