bu ağaçlardan çıkarsınlar baharı , lütfen daha nazik seni temin ediyorum, bu ağaçlardan başlayacaklar, kabaca avucumda sonra bir yaprak kalabilir, ellerini unutabilirim gözlerine sığabilen karanlıklar ülkesinden acı ağırlığımız kabul saptanabilmiş yasparçalarında, arkandan diyorum bir ses duyarsan eğer bu ağaçlardan başlamışlardı bizi soymaya
çaresiz gözlerinle konuşuyorum, ben, her adımım ağır bir ümit kaybı burçlardan çıkar yol olsaydı, batık gemilere doğru, dikkat dayanabileceğin bir sırt kalmışsa bu uğurda büyüyebileceğin anlamlı bir pişmanlık kaldırır suyun geldiği yer sen gibi titremekten mecburiyet tellalı fanatik bir inanmak azıcık gazete sayfalarında kalmaktan, laflara durmaktan
böyle bir kabul, hepimiz için mi? kimse eskisi gibi kalmayacak ya da anlaşıldığında delireceğiz kim bilir kendi ölümümüzü taşıyan dudaklarımız saklanamayacak farzlar bir dil huzura çıkacak akıldandır biliyorum bu hüzün faydası olmayacak sözlerin ağzından ağlamaklı bir sath doğuruyor kan titrerken, bir kuşun kanat çırptığı göğe özlemini düşürmüştün düşürüyoruz kurşun misali, mecazen umudu sonumuzu bir dil atımına bağlıyorum zamanı gelince karışınca kalbe zehir alınan ilk nefes akla gelir
yalnız yakın olanı gören olmaz bu gözler seni ciddiye almıştım yaşamak, diyecektim erirken, katılaş.. olunca taş çoktan nefes huzura gelir
kuruyan son yaprak olmadığını bilince böyle rahat olabilir insan delirmemek için af dileyeceğin merdivenlerden çıkarken ellerimi ve ayaklarımı göremiyorum dua meczup bir duvara dayandı, nur dağıldı kirpik yayında ses geçirmez, duyulmaz, durmaz, dinlemez tam ortasındayken kimse burada nasıl olsa kalmayacak ya da herkes gittiğinde farkına varacağız
son yaprak değil avucun bir buyruk sayılmıyor beklemek yalnızlıkta kendi kahkaha sesini kısmetse minareler kadar uzar parmaklarımız, kalkarken istekli çünkü aynalardan çıkıp gelince kendini yakmak istersin, besbelli fırsatçılık güney tarafında belki vapuruna madde yığan vakit öpmeye çalışıyor açıklarından üzerindeki senenin
biri mutlaka bulunur. hata saymıyorum, doğan onca şıktan geriye boş bırakmayı seviyor mide aboneleri
yaşıyor arzusunu duyan tavrın felçli psikozu bir başka yasadışı muameleye maruz direniyor
avucumda kendi ölümümü gördüm, korkmuyorum güle müsaade, lale yakışıyor .
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
'sear' şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
'sear' şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
işte neye kızıyorum biliyor musun¿..bu naif güzelim şiirler böyle kalabalık gürültüler arasında çok az bir sesle kucaklaşıp arada kaynayıp gidiyor... senden şimdiye kadar okuduğum en iyi şiirindi diyebilirim...diğerlerine haksızlık etmek istemiyorum...onların da çıtası yüksek 'gel bulutumu, gökkuşağımı da sen çiz! bi fırça da sen vur üstüme' diyor her biri ama bu çok farklı bir šiir...buna dokunmaya bile kıyamıyor insan...işte beni böyle girdabına çeken, hem yağmurlu bir buluta gebe bırakan hem de aynı anda nazlı güneşi valse kaldıran şiirleri ayrı seviyorum...
şiirleri kendi haline bıraktığımdan mıdır nedir - hoş her şeyden biraz bırakmışlığım var gül yüzlü çocukların avuçlarına...biraz umut...biraz tebessüm..bir de dalından kopardığım o çiçekler- ama eskiden olduğu gibi artık konuşasım gelmiyor şiirlerle...
sonra biri çıkıyor bütün dengemi bozuyor...işte diğer bi zaafım da bu...ister yazı olsun ister şiir fark etmiyor...dikenleri elime batıyorsa, kanatıyorsa bi yerlerimi, göğsümü açıp bağrıma basasım geliyor... ben niye böyleyim¿ sen niye böyle güzel şiir yazdın ya! ah sen!..sen yok musun sen:)
p.s: yarım saat önce yemek doldurmuştum buz gibi olmuştur şimdi...hayır yazıyorum bunu bil...senin de için cız etsin azıcık:)
neyse hayıflanmayı bırakim de keyfini çıkarim..iki..üç..dört bilemedin beş kere daha okim de rahatlim...
p.s: başlıklar benim de zorlandıģım bir konu...her zaman değil ama bu şiirde türkçe daha iyi dururdu sanki...diğer takıldığım nokta da "titrerken, bir kuşun kanat çırptığı göğe özlemini düşünmüştün" yerine 'düşürmüştün' deseydin kulağa daha hoş gelecekti...belki bir sonraki cümlenin tekrarına düşmemek için bilinçli yaptın bilemiyorum...ama ikisi de aynı şekilde kullanılsa anlam düşmüyor yine...
ha yazmayı unuttum...o yemeği yiyemedim biliyo musun...tencereye geri boşalttım...anlayacağın bi şiire feda ettim o yemeği... yok öyle değil işin gerçeği acelem vardı dışarı çıktım:)
gerçekten inanmıyorum ya!..ben fasulyenin lafını bi yerde etmedim de mi¿ şaka mı bu böyle tesadüf olur mu hiç¿..menüde yeşil fasulye vardı bugün...yapma gözünü sevim...sevmiyorum böyle tesadüfleri:)
vay gule vay.. yazayım dedim şuraya sana bi, kapı çaldı. hanım kızımız diş macunu satıyor. baktım ufak bir anket çalışması tarzı başladı. tip de pek müsait değil, pijamalı filan hoş durmadı ama konuşuyor.. neyse kıza dedim dur bakalım hele. durdu, endişeli bir halde. diş macununu da fırçanızı da.... kullandım dedim ben beş para etmez. sağlık bakanlığı tavsiyesi filan hikaye.. yalnız öğrencisin.. o yüzden alacağım deyince endişesi gülümsemeye evrildi.
diş macununu fırçayı ayakkabılığa fırlattım.. dedim dur şuna yazayım, guleye.. bu sefer telefon geldi. kalp rahatsızlığı olan bir arkadaş. sonra başka bir telefon bi saat sonra borcu , parası vs.
velhasıl dünya işleri bitmez. şiir konusuna gelirsek, en sonda kelime değişikliği iyi gelebilir gibi geldi.
aklımda bir buçuk saat evvel börülce, yeşil fasulye yemeği muhabbeti vardı halbuki. yani içim cız ederken yine güzel bir tarif düşlemedim değil.
bir şey yazacaktım diyordum hah aklıma geldi. şu resimdeki yoldan geçip bir yere vardım bugün. neyse, bizanstan kalma dehlizlerin olduğu bir mekan diyeyim. ormanlıkta gezinirken düşünüyordum, koskoca bizanstan şuraya bir parça taş eser kalmamış mı diye... meğer adamlar dehlizi de, taşı da, haçlı taşından, başka şeyine kadar işte, otantik bir hava olsun diye bahçe tarafı yapıp, cafe-restoran yapıyorlar. ama suç bu zamankiler de bile değil, 130 seneik hikayesi var. gerisini bilmiyorum/lar.
yani değer kıymet öyle bilmek kolay değil gûle.. varsın bilinsin, biline de, bilinmese de olur icabında. biz çay içelim