' sıredim'nasıldır bilirsin kimi zaman öylece çekip gitmenin arasında kalmak cami bahçesinde sıralı dilenci elleri, bağdaş kurup intikamını almalı derebeyin tehlikeli çanlar da birileri için çalarken çatlarken bamteli, sayfa yüz seksen altıydı ezberim ormana atılmış bir dua duha; gecemiz gündüzümüz merhaba! olsun demekle başladım mağlup olmaya ve sakin sen beni çekip arala günlerden en uzunu senin olmadığın ya da olmakta sırlandığın günse, kapat arabanın camını, cdçaları, düğmeleri, pencereleri, kapıları, kapakları, maziyi... mavi bir başörtüsü sorunu başlar boğazımdan itibaren bazen bulutsuz gökyüzü, sıradan deniz biter huk.. kalır mem. kuşağımız iki dirheme devren, alnımda yazıyorsa üç kur.. satılık bana eczacı sevabı kedilerin ağzıyla okuduğum kitaptan kendime siyasal kavgalar doğururken soğurum senden ölesiye nefret ederim soğur ellerin mezbaha güzeli seçilirsin tırnaklarından ısıtmaya başlar ayaklarım seni, kardeşim. yine de yırtık ayakkabılarıma benzeyen bir ülke için fazlasıyla ödediğim sevgilerimi yolluyorken sıkışıyoruz tek bir ağızdan soluyoruz kışı bana öyle numaradan bahar havası çalmasın ağzın gözlerimin merhametine muhtaç etmesin tanrı senin gibileri yüreğime düşmen yakup kederi yarım asır bir tecelli vaktidir uygarca soymak bedeni önce gözlerinden, gözlerinden, sonra gözlerinden hırsıza davetiye çıkarırken bakışın kanları silmeye vazife bilir kendini mavi baş, örtün kaça gittiğinin de bir önemi yok olağanüstü kan kaybından sevmiyorum artık bizi. |