Tırtar / Müdavimler
“-Çaltılı Memet
sırtında taşırdı halı ipini Tıkırdakların tavanı ardiyesi tezgah, drezi, model, halı ipi temin ederek bir-kaç kişiyi kendi işinin patronu yaptı ondan sonra da oğulları, bir hayli mavı bi skodayla geldi-gitti” .. “-Tokmacıklı Halıcı Mustafa baktı olmayacak, köye yerleşti halı dokutanlardan daha pek çok kişi bu köyden geldi-geçti”. derken bir-kaç ticari girişimden sonra Macar Apdıllası bu defa da halı atölyesi açtı damın altına bir-kaç halı tezgahı halı işçisi kızları-kadınları topladı, hemen her akşam Aşa Gelin, sırtına ebiştirir güçcük kızı Haçça’yı "-aba etişecek bi halı varıdın daa ha bi sizin gızı yarın halıya yollayvırın yaa!" diye çelen arkalarından yalvarırdı üstelik köpeklerden korkardı." ister radyodan, ister piyeslerden duydukları her türküyü halıcı kızlar daha ertesi gün dillerine dolarlar kimi uydurur anlamadığı bölümleri, kimi alınyazısını anlatır türküde, ağıta benzetir kimi uzun hava, kimi oyun havası, kimisi mani zaman olur hep birlikte söylenir “ben bir fırın yaptırdım doldurdum ekmekleri gel beraber yiyelim yaptırdım börekleri evreşe yolları dar, daaar bana bakma benim yarim var” -- “bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır bu gün posta günü cabın sıkılır ellerin mektubu gelmiş okunur benim yüreğime hançer sokulur” -- “pınar başııı ben olayım vay vayy bulanırsam bulanayım verin bana sevdiğimi vay vay.. dilenirsem dileneyim” .. “kızılcıklar oldu mu, selelere doldu mu hey! gönderdiğim çoraplar ayağına oldu mu? mendili eline, mendil verdim geline, kara kına yollamış yar benim ellerime...” “-Aşa Ğelin onca işin arasında ihmal etmezdi odayı dışardan gelenler gibi; Gaz Amat da odada kalırdı." Kökeliymiş• Gaz Ahmet, her evde emeği vardı güya Aşşa Mellede yaşardı ağzının sağ yanında sönmüş cıgarası, gözlerini kısarak, çerçevede, duvarda terazi alırdı. Yakup Hoca yıllarca köyde kaldı Cura austın marka kamyonuyla köylüyü pazara taşırdı Sıhhiye İbirem kapı arkasına bir çentik koyar, hafleri yanlamasına sıkıştırırdı sanki bir kelime halinde “-ölenin-doğanın var mı nine”? diye sorardı ne dediği anlaşılmazdı.. Berber Kemal artık hal içinde dondurmacı Kuru Mehmet eski garajda çaycı, Ayıplarlı Kemal Berber oldu bitti keldi de, acaba kaşları varmıydı ama oldu-bitti kirli sakallıydı köpük sabunu, fırçası, yarısı kesik traş leğeni etrafa köpük saçar, ustura keserse, kan taşı hazır olmadı pamuk yapıştırır dişi ağrıyanın dişi bir kerpetenle alınır usturasını kayışla bilerdi ayda bir çocukları alabulus tıraş ederdi Gökgözlü nalbant ayaklarından “üç ayak”lı bir kazığa bağlar ipleri kasıp, öküzü iterek yıkar, L keskisiyle çekerek tırnağını keser, dört kenarlı çivilerle nallar fazlalığı kesip çekiçle düzenler atların, eşeklerin çiftesini hak eder... Kalaycı Necatinin, Kara Kadirin kumda dansı ve illallah ettirir basmacı Kara Ramazanların hak toplaması bilemezsin insanalar bunlardan bu kadar ne alırlardı ya da işin içinde “-başka bir hesap var” dı? “deviz şu fiyet” “buğday bahardakinin yarısı” “ah bu mezburiyet” Çalı / 1873 Resim: Dondurmacı Kemal (Gündoğan) |
tozlu yollarında ayağında lastik pabuçlu çocuklarıyla
kel başa şimşir tarak
berber Kemal
ve mutlak vardır fırlama çırağı
dört köşedir hep mahallenin bakkalı
halı tezgahında güzel kızların
melikli saçlarında umut asılı...
okudukça dün zenginliği yarın kıtlığını bastırır..Kutlarım hocam derya deniz şiirinizi
Saygımla