AY ÇEKİRDEĞİNDEKİ ŞEHİR
1
Unutulurken, Epey zaman önce terk ettiğiniz küçük bi Umut’tum ben artık gözlerinizde bile yeri olmayan. Oysaki gezegeninizden de büyük bi şehrim vardı benim Telaşsız rüzgarları, kavgasız denizleri vardı şehrimin, Kaygısız mevsimleri, uçsuz bucaksız ormanları vardı Benimse her daim tutulmaya uzanmış ellerim vardı Hiç küsmeyecek gözlerim. 2 Bir kış günü, Gökkuşağından fırçama damlayan renklerle boyadım yağmur yüklü bulutları. Uçurtmaları kuşlara yoldaş gökyüzünü mevsimlerin en aydınlık tonuna boyadım. Denizi gökyüzünün en koyu tonuna. Düşen çocukların dizleri kanamasın diye taş kesmiş ne varsa ayıkladım birer birer Çim tohumları serptim toprak kokusunun üstüne. Çerçevesiz tablolar astım sokaklarına. Çiçeklerle bezedim her bir köşesini. Kahkahalar şehrimin sokaklarında ayak sesleriydi. Bacası tütmeyen evleri anlatılmamış masalların ıssız kahramanlarına emanet ettim. Ne zaman ki biri çayını yudumladı, yanına bir parça güneş bıraktım sıcak kurabiye niyetine. Herkes adını kendi seçerdi benim şehrimde. Her ad yeni bir hikayenin ilk kelimesiydi. Mesela dün adım Yıldız’ken Bugün Güneş’ti. Yarın Gökyüzü olacaktı. Ve bir gün yeniden Umut olacağımı söylemiştim. Benim şehrimde bir çocuk el açtığında duaya uykusuz kalırdı melekler. Ben şeker koyardım avuçlarına bir çift gülen göz amin olurdu. Benim şehrimde her çocuk bir gün mutlaka kahraman olurdu. Ve her kahraman gururdan madalyonunu bi kuşun boynuna asıp gökyüzüne salardı şehrimin üstü nazar boncuklarıyla donanırdı Benim şehrimde her duygunun nefesten bir şarkısı olurdu. Bazen keşfedemediğiniz notalardan Melodiler mırıldanırdım Bazen uyku mahmurluğunda bir flüt sesi tiz notadan sıçradı mı kulağınızda bir çınlama yine adınızın anıldığını sanırdınız. Bencilliğiniz işte, Biri adınızı anıyor. Biri sizi anıyor. Anılmak yalnızlığa nasıl da iyi geliyor değil mi? Oysa ki şehrimin şarkısıdır kulağınızda çınlanan nasıl da anlamadınız. Ve siz rüyadayken ben bir ay çekirdeğine sığdırdım şehrimi Kimse görmedi. 3 Bir yaz günü, Elimde kağıt kalem dayadım sırtımı asırlık duvara kurşun kalemin ucundan çıkan harflerle aydınlık şehrin satırlarında yol alırken şehrimi yalnız bırakıp karanlık bir rüyaya daldım Uyandığımda mevsim kıştı. Boyumdan büyüktü duvarlar. Tel örgülerle çevriliydi sınırlarım. Bir avuç kar sıyırdım duvarın dibinden. Kokladım. Ay çekirdeğim kokmuyordu. Kağıdımda kara cümleler Yeni bir sayfanın içinde Soğuk beyaz bir şehirdeydim. Yapraksızdı ağaçlar Dallarında buzdan sarkıtlar Donmuş bir rüzgardı buğu Ete kemiğe bürünmüştü soğuk Benim şehrim bu kadar üşütmezdi. Bu şehir sessizdi Bu şehir yorgun Bu şehir yalnızdı Bu şehir sahipsiz Yazdan kalma ihtiyar bir karınca geçiyordu önümden bu şehir ona emanetti Telaşlı, aceleci adımları Adımları kardan yanıyordu belli ki Sırtında ay çekirdeğinden yüklü bir tabut göç ediyordu şehrim gözlerimin önünden. Ellerim donuk Ellerim güçsüz Ellerim bileklerimden kesik Ellerim uzanamadı ayçekirdeğimi kurtarmaya bakakaldım ardından. "Şehrim bir karınca yuvasında talan edildi" dedim Ağladım. Yas tuttum. Hiç kimse inanmadı. Hüseyin Gökmen 05.10.2016 |