Çarmıha Gerilmiş Yıldızlar
Kendi özgür yörüngesinden kaçmış
Köleleşmiş gezegenler arasında Çarmıha gerilmiş bir kaç yıldız düştü avucuma. Ölümün kıyısına öylece uzanmış güneşleniyorlardı Aralarından ışığı en titrek olan bir tanesi Kederini azaltmaya çalışıyor gibi baktı bana Yanına sokulup ölümünü azaltmak istedim ama Çek ayaklarını ecelimin üstünden der gibi İtti beni ve yörüngesine doğru uzaklaşıp gitti.. Gevşek dokulu bir hayalin peşinden gitti belki de Gözlerinde belli belirsiz titrek bir ışıkla Ölümden yapılmış bir tahta oturdu Loş engizisyondan yapılmış bir perdenin arkasından Kendi ışığının sesini kısarak Zamanın kemirdiği azık torbamızın içinden En taze hayallerimizi ve umutlarımızı alıp gitti. O gittikten sonra biraz etrafımı gözlemledim Menekşeden yapılmış asmalar birbirine dolanmıştı Koca bir şehir yapayalnız uzanıyordu kendi gölgesinde Rüzgarlar en yüksek kulelerin boynuna sarılmıştı Avlusu, ağlayan çocuklara açılan mabetler; Ve kendi açlığını bir türlü doyuramayan saraylar O eskiyen duvarlarının dibine çökmüş ağlıyorlardı. Derken denizden bir nur yükseldi dalgalarla Göğün o en karanlık yanlarına doğru Taştan yapılmış çiçeklere su verir gibiydi sanki Unutulmuş tapınakların ruhuna, ruh üflüyordu Asıllar ayrılıyordu gölgelerinden bir bir Mezarlarında dirilen babalar en arkadan Yataklarından kandırılarak ayrılmış sulara Gitmeleri gereken yolu gösteriyordu. Avucuma düşen o yıldız geldi tekrar Merhamet bekler bir pişmanlıkla baktı bana Saçlarından taradım usulca Yüzük parmağını uzattı bana Kendi göğüne nişanladım Tıpkı özgür gezegenler gibi... .... |