Siyah Gözlü Kadın
Günün birinde
bir hüzün sokağında hüzzam notalara denk düştü yolum. Düşe yazdım derman bitiği dizlerimle. Yazdı, sıcaktı... Yalnız Temmuz ateşinden de sıcaktı yüreğimde ki düş bozgunu. Bile bile düşe daldım kış oldu baharım. Özlem tınısında bir besteye, güfte oldu dilimden adına ettiğim sitemler. Sonra gecenin bir vakti, üçüncü sınıf bir meyhanede buldum kendimi. Kadehteki rakıya göz yaşım renk verirken , o notalardan biri yeniden can buluyordu. Öyle eşsiz bir sesti, derindi can alıyor can yakıyordu. ve diyordu ki ; hasta kalbimde yanan derdi niçin anlamadın. seni Leylâ diye sevdimdi siyah gözlü kadın. Derken daha da açılıyordu kadehteki rakının rengi, daha bir içten akıyordu sanki gözyaşım. dur demek gelmiyordu içimden, bende serbest bıraktım şarkının ruhuna gözyaşı kemiklerimi ; hıçkıran gönlüme , hüsrânıma hiç ağlamadın. seni Leylâ diye sevdimdi siyah gözlü kadın. Bitmesini hiç istememiştim ama bitmişti. Bitmesini istemediğim her şeyin bitebildiğini tekrardan yüzüme vuruyordu. Sonra yola koyuldum, sokağı gül kokan bahçelerden geçtim. Gül kopardım dallarından baharı anımsatsın diye. Oysa biliyordum baharın daha da uğramayacağını semtime. Çünkü biliyorum... Daha dün gibi hatırlıyorum senden bu gidişle bir şey olmaz demiştin. Vedasız sessiz ve sedasız giderken. Evet o gidişle benden bir şey olmadı. Bende bana dair bir şey kalmadı. O gidişin sadece sana has, bana özgüydü. ve özgürlük iki yokluk yakasında sadece slogandan ibaretti. O gidişle benden bir şey olmadı. Bende o gidişle rakıya renk veren göz yaşı(m)dan başka bir şey kalmadı. Doğan Yücetaş |