Tırtar / Çizme
pazardan-pazara kamyon kasasına
heybeler sarkıtılırdı yağcılar arastasında Simsar’ın “yağ imalathanesi”nde ısıtılıp, ezilmiş haşhaş uzunlamasına bir ağaç ile sıkılarak “haşgaşyağı” çıkartılırdı kayrak taşı gibi küsbe tahrayla yontulup ıslatılırdı tuz, arpa ezmesiyle, fiğ-burçak kırmasıyla hayvan yemine armağan olarak katılırdı... öküzlerin yediği küspeli, kırmalı- ezmeli samanın kesini ertesi gün aktarırlar komşu batma gözüne yaz-kış demeden çalışan eşeğe yaptığı eşekliği unutmasın diye eşeğin yemini artırmaz anırmak köpeğinse işi-gücü havlamak, kuyruk sallamak yalakalanmak ıslık çalarak, “-gıdı-ğidi, gidi-ğidi” “-kıçı kıçı me”, “-me! me!” “-bosti, bosdi” “bosti bosdi me!” ile köpeği, köpeğimize “-oşt” diyerek geçirirdik birilerini bir işe de yaramaz oysa; koşarak gelir ıslıkla çağrıldığında depit , yal ve yalağında sofra artıkları bir de eşek, eşekliğine doymasın diye belki de öküzün kesi aktarılır batmasına ıslık çalarak öküzleri dudaklarımızı birleştirerek “-brüşrş” ile atları sulardık “-bürrrr” ile koyunları çağırırdık “-beçi beçi” ile ile keçileri tuz yalatarak sağardık tavuklara yem vereceksek “-gah bili bili” “-pisdan, pisdan” der çağırırdık kediyi, mayıştığı yerden koşar gelirdi ayaklarımıza sürtünür bizi kendisine bakmaya mecbur ederdi bir ara ortalıktan kaybolur çok geçmez beş-altı yavruyu ağzında taşıyarak getirirdi belki o yüzden; ebem gancık kedilere pek yüz vermezdi. “-pistan-pistan” deye ünnersin daha anasını emerkenden eve aldığın kenevirala kediyi elcekleme(ye)ce(ksi)n yeğe edersin göp-gözel terbiyesini verecen olur-olmaz yere pisletmecen aç goyup da sünepe etmecen açık-gapalı tabağa-çanağa sunmaya gakdı sündüklüğ-etdimiydi eliyin tersiynen burnuna höyle bi çarpacan emme ondan sonura dutup da muraylık etmesine çoluk-çocu(ğu) cırmalamasına musade etmecen yüzüne acıyalak bakmacan o senin gızdığını, zıyan işlediğini, bili(r), gözleriyin içine-içine bakar seni dener-sınar , bi çocuk gibi vallaha-billaha insanın hakından geli kedinin ekme(ği)ni emme aşa, emme ayrana bandırıp vermeli emme ille topra(ğı)n-daşın üsdünde verilceğimiş namıkör olduğundan, yediğini inkar etceğimiş de “-sahabım bana ekmeğ-aş vermedi” deye toprak-daş senin uçu şahıtlık etceğmiş “-ben şahıdın verdi” deye nankör kedi deye boşuna denmemiş kedi minareden düşse dörd aya(ğı)nın üsdüne düşer peygamber dovası almış da ondan peygamberimiz namazını gılarkan sejdeye varaca(ğı) yere ilanın biri çöreklenmiş kedi iki aya(ğı)nın arasından seğidip, ilanı dutduğu gibi sürüyelek almış-ğetmiş de peygamberimiz dova etmiş “-her zaman dört aya(ğı)nın üstüne düşmesi uçu” minareden bile atsan kedi yedi canlıdır gene dört aya(ğı)nın üsdüne düşer mübarek hayvandır vesselam” “-van kedisi varımış bi ğözü kehribar sarısı öteki gözü deniz mavısı” “-get len ordan hiç öyle şey olu mu” ……….. “-ol dedimiydi olur evelallah Alla(hı)n işine garışılı mı maazallah nazar etmesin yeter” “-Nasiretdin Hoca ıscak bi ğün ceviz ağacının altında yatıp duruymuş hey gurban olduğum Allahım hu gocaman ağaçtahı cevize bak hu kökendehi gabağa bak; revamı bu” sankı Rabbil Alemin duymuş bunu derkene kafasına bi ceviz düşmüş depene bişiy düşse acıtmamı seninki gaşımış gafasını bu sefte de tö(v)be istiğfar etmiş “-ya başıma düşen kabak olsaydı” ….. “-sen bili(r) bili(r) işlersin Ya Rabbi sen yarattıysan vardır bi hekmeti” demiş “ “-eliyin tersiyne burnuna höyle bi çarpacan” dedinde eveli bi ğarının iki ğızı varımış da ikiside analarından beter ikrah mı ikrah, şirret mi şirretimiş sünepe-nekbet , yetmeyo ğibi bi de dili bi garış car car naletin teki, al birini vur ötekine ta öylelerimiş, iki bacı etdiği yenmez, dutduğu keyilmez ağzını aşdımıydı, yana varılmaz kapadabilene aşk olsun on guruş verip gonuşdursan, yüz kuruşa susduramazımışsın ne ev ne çoluk-çocuğunan alakadarlarımış evi iresmen bok götürüyomuş.. yerden-gövden ırak, ikiside birbirinden beter naletin tekiymişler nayet; böyük gız gocasının canına tak etdirmiş herifini elin-günün yanında bile adam yerine gomazımış lafı ağzına dıkarımış adam gahrından biğün “tahtalı köyü ” boylamış, gel zaman, get zaman ölenine ölünmeyo, garı dutuyo birine daa varıyo, yeni damat bunnarın anasını da tanırımış emme naçar-çaresiz galmış ki bunu almak mezburiyetinde galsın alsın, mezbur galmasa alı(r) mı tabi buna bi ders vermek ilazım emme adamca(ğı)z ne yapsın, nası etmeli, ne yapmalı adam düşünmüş-davşınmış saksıyı çalışdırmış neyise aradan geşmiş üş-beş gün, eski damat “-yau hanım, abangili bi zeyaret edelim” varıyollar bi bakıyollar ki ………… ana! valla yeminossun hayretden güçcük dillerini yuduyollar o esgi baldızdan eser-esame yok el-pençe divan duruyo adam desdiye bakmaya ğosun garı deragap suyunan goşduruyo adam içesiye ellerinin gavışdırıp bekleyo ev demişsin çinil-çinil tertemiz sanısın ev değil, saray yavrısı tükür tükr(ğü)nü yala ta! öyle o zert, cadı-cazgır garı ondan zerre ğadak eser çıt yok, mıyır-mıyır gonuşuyo, hapı yutmuş sanısın eli-aya(ğı) çöt olmuş, dut yemiş bülbül gibi dili dutuk ki ta öyle bırak taygeldi kendi çocuklarını adamın çocuklarına bile mut olmuş kimseye ses çıkartmayo tapırdayo zufrayı galdırıp da mutbağa gedince iki ğızgardaş esgi damat “-len bacanak Allan aşgına muma dönmüş benim aykırı baldız nassı oldu annatsana nutgum dutuldu arkadaş valla-billa.. “-valla ben bunnarın ne nalet olduklarını bilirdim daa ilk gün hususi ciğer getidim zufraya oturunşa barabar kedi uzandı dişimi sıkdım kedinin iki bacadan dutduğum gibi cart deye ayırıvidim … dinsizin hakından imansız gelirimiş valla hanım altını ıslatdı, aba(yı)n gözü ğorkdu oyumuş, melaike ğibi bi garı oldu ırametliye rahmet okudu” esgi damat duru(r)mu hemen ciğer almış ilk fırsantta oturu-oturmaz zufraya kediye koklatmaya ğakmış sa(h)andakı ciğerden garısı bakmış-bakmış iç geçirmiş “beyuda uraşıyon herif …. sen o “pisiğin baca(ğı)nı” önceden ayıracağıdın” demiş o hesap bazen pisiğin bacanı önceden ayırmak gereğiyo sonratdan netsen fayda etmeyo!” “-aynı-mitli senin hesap ya gari vakt-ı zamanında patişahın biri tebdili gıyafet, yalınız tabi dağ bayır dolaşıyomuş depenin birinden bi bakar kı adamın biri çift sürüyomuş adam hemi çift sürüyo hemi de an başından anbaşına öküzleri durduruvurup oynayomuş patişah etmiş edememiş varmış çi(f)tçinin yanna “-es-selam aleyküm” “-aleyküm selam” “-yau hemşerim demikden beri bakıyon da an başından an başına her varışında oynayon” adam “-yau hemşerim deyoru benim bi garım var höyle soylu, böyle boylu elimi-ayamı yur-yıkar lafıma annaç vermez beni asla üzmez asilliğine asildir, gözeliğine gözeldir ney isteyceğsem daa isdemeden leb demeden leblebiyi anlar hoşuma gedecek şeyler yapar, bi gadın daa ne yapsın ben oynamayan da kimler oynasın” patişah sakalını dutuyo kendi-kendine düşünüyo “benim de iki garım var itişip kakışırlar birinden bi tas su isdesem “-ağşam kimin yanındaysan suyu ondan isde” “-ben abılayın, o güçcük, o versin” “-taha demin ben verdim bi de o versin tabi ben hızmatçıyın ona sözün sığmayo demi” adamın işdahını gaçırıyollar canından bezdiriyollar durmadan olura-olmaza itişip-kakışıp durular” iki garının hakından gelemeyen adam goca dövleti mi idare etçek bırak çiftçi ğibi oynamayı huzurlu bi ğünüm bile geçmeyoru amma bu işin içinde bi iş var” deyoru deragap saraya dönüyoru “-tez benim iki garıyı götürün falan yerdeği adamın garısını alın gelin” patişah tabi asdığı asdık, kesdiği kesdik hayli zaman sonura patişah adamı marak ediyo, benim esgi garıların gocası adam acaba kendini dağa-daşa mı vuruyo yonusa benim yeni garının arkasından kendini helak mı ediyo anaaaa! vara vara varsa bi baksay kı… o eskiden, an başından an başına oynayan adam an başında oynayo hinci yarı yolda durup bi da oynayo türkü demişsin gırla göbek atıyo ku sorma neşesinden yanına varılmayo patişah varıyo yanna “-noluyo len” adam bi yandan oynayo bi yandan annadıyo “benim bi garım varıdı höyle hızmat eder, böyle menmin ederdi” “-eee” “-patişah onun yerine iki garı göndermiş hemi ötekinden daa genşler hemide birbirinden gözeller biri elimi, öteki aya(ğı)mı yuyo biri yüzümü yüyo öteki peşkirinen kurulayo esgiden an başından an başına oynardım hinci hemi türkü söyleyon hemi bi de tarlanın ortasında oynayon” patişah efendi “-hııım” deyo “bi de garı ğısmı adamı vezir de eder rezil de eder” derler demek ki sadaca garının gözeliği, sadaca adıyın patişah olması deği, bireş de adamın dirayetinden, yol-yordam bilmesinden neşet ediyo bu işler! çünkü at sabısına göre kişner! aynı hesap gene bi patişahın garısı varımış ki gözeliği dillere destan boy-pos endam gaş-göz gerdan dedikleyin her bi şeyi ona keza adı üsdünde patişah gedip de benim gibi Kelağanın gızını alcak değil ya kayınat gözeli bi hatun üsdelik tam bi hanım efendi herkeş hayran gel zaman get zaman bi duyulmuş ki patişah garıyı sürmüş çıkarmış herkeşi almış bi telaş yalvar yakar olmuş en böyük vezire “-sen patişahımız efendimizin hocasısın elinde böyüdü senin sözünden çıkmaz meramını sen bilisin sultanımızdan memnin olmayan yoktur halledersen bu işi sen halledersin kerem eyle sor soruştur ola ki efendimiz bizi sınayodur neydecekler ne koycaklar deye, öyle ya! hekmetini soval etmeyelim bi ketenpereye de ğelmeyelim durduk yerde de boynumuzu vermeyelim” baş vezir el-etek öpüp huzura varıyoru ahvalden sonura me(v)zuya giriyo deyoku böyleyken böyle “-kullarınız vezir-ül vüzera dakımı ve dahi nazır paşalar muzdaripler efendimiz sultanımızla nedir derdiniz hangi kraliçe bu ğadar gözel” deyince barabar patişah “bak lala” demiş bilirsin seni pek sever-sayarım sizin üzerimdeki hakkınızı inkar etmek ne mümkün cümle alem, herkes bilir ancak sen bile-bilirsin benim üzerimdeki en pahalı kuşam nedir “-körüklü çizmeniz sultanım” “-neden” “-her şeyden evvel güzel ceylan derisinden mamul Roma’dan ustalar getirtdiniz her gün çıkarılması için ayrı, yağlanması, boyanması hatta parlatılması için ayrı uşaklarınızı tahsis ettiniz yıllar yılı sefere onunla çıkarsınız onu giymeden başka krallarla, elçilerle, paşalarla, vezirlerle görüşmezsiniz bilirim ki körüklü çizmenizi pek seversiniz bizler dahi ona gözümüz gibi bakarız” “-ha işte! eşi menendi de yoktur, da! meret sıkıyo biraz” demiş DİPNOT simsar : aracı, komisyoncu simsar burada lakap olarak kullanılmaktadır. depit: un-kepek ve diğer katkılarla yapılan köpek yiyeceği yal: (yemek artıklarından) köpek yiyeceği, un –kepek karışımı ısıtılarak yapılan köpek aşı yalak: köpeğin suyunun konulduğu kap kenevirala:kenevir(kendir) rengi ve siyak çizgili yeğe / yiğe: hileci, kurnaz, ziyan işlemeye meyilli, ziyankar sünepe: laubali, sunmak / sünmek: uzamak, uzanmak, ulaşmaya çalışmak sündük : yapışık, şımarık muray/mürai: mız-mız, şımarık sınamak: denemek ikrah: tiksinti verecek kadar pis, iğrenç, nekbet: kötü kaderli, kaçınılan, tercih edilmeyen tahtalı köy: ahret, öte taraf, tahtalı köyü boylamak: ölmek çöt / çot: çont, sakat dutuk / tutuk: çekingen, pek konuşmaz, asosyal, gönülsüz, isteksiz ketenpere : oyun, hile, tezgah, diğerlerinin danışıklı dövüşe gelmek |
“bi de garı ğısmı adamı vezir de eder
rezil de eder” derler
demek ki
sadaca garının gözeliği,
sadaca adıyın patişah olması deği,
bireş de adamın dirayetinden,
yol-yordam bilmesinden
neşet ediyo bu işler!
çünkü at sabısına göre kişner!
"At sahibine göre kişner"atasözü mecaz ve gerçek anlamı birlikte içermektedir.
Burada gerçek anlam söz konusudur. Yani herkes kendini kendine has bir şekilde
ifade eder ve karşıdaki kişi bunu algılayıp ona göre davranmalıdır. Yaşanan sorunlar,
mutsuzluklar,eşlerin bir birine olumsuz davranışını örneklemek için söylediği atasözü.
Kadın ya da erkek, eşinden memnun değil ve sevgi, saygı yitirilmiş ise bu mutsuzluğa
ve kaçınılmaz bir sona sürükleyebilir.Şiirin verdiği karşılıklı sevgi, saygı vazgeçilmez
unsurlardır mesajı ile değer katan yöresel şivenizin etkili anlatımına tebriklerimle.
Saygıyla.