'yüklü günahlar 'getirmiştin geceyi gümüş tepside balık üzerine yemin ettiğimiz anahtarı kapalı bırakacaktım üzerinde kapının arkasındaydık duvarın kurşun değil Fatiha geçirmeyen duvarların arkası seccadesi ıslak ve güzel kokan odalarda kaç şubat ayında aynı hüznü tattık. adını balkondan aşağı attık sinirlenince duvara vuran tipler insanın yüzüne vuramazlar bir de sandalyede sabah namazını bekleyen insanlar yalnız anlamayanlar için belalar sıralanabilirdi tanrı tarafından huzur tarafı yok bu yolculuğun muavin asırların nefretini de konfetiler eşliğinde açığa çıkarıyor pazarda üç kuruşa boğaz kuruttuğumuz devirden kalma umutla, -dizinizi dövmediler önce inançsız birkaç zihne toplandı kan kapısından geçerken kabrin -sanıyor muydu uykudur toprağın altı günahların büyüklüğü kadar acı çekerek her böcek artık birer avcıdır -ruhuna leziz acılar bırakan dünyaya küfretmek için de geç kalınmıştır pille çalışan walkman sahibi yalnızlar üç savaştan fazlasına inanıp bir doğuma sığınamazken iblis en zayıf noktasından okşuyordu insanı tövbelerin kapı dışarı edildiği şubat ayı için olamazdı, olamazdım; tekere yapılası yüzümde derin bir armağan bırakıyordu -turnam bir gün karasından akından değil; alpheus kadar ilginç sona erecekti vuslatı eti mesut ve elleri simsiyah boya yüzünde aşkın otuzluk -sardığımız kahrın sonrasına dört teker tekerrür sığdıran kadın anlayışlı ağlıyordu düşünce dölünce siyaha dua çaldıkları gecede irkildik zeynep kokuyordu avuçlarının içi dualara inat karanlığın içinde gülen iblis uyumamıştı tenhalar reşhaların atlasını terk etmeden her şey güzel olacak bir gün diyen yalancının tekiydi bana kalınca özrün özeti intihara meyilli nefestir sonrasına kaç ali denk geliyor her osmana sövüş gecesi tehiri olmayan yaslardan yastığa sarı kabuslar akıyor |
ağzımızdan yüzümüzden paçamızdan akıyor bazen.
asıl mesele günahları olanların o günahlarının cezasını başkalarının çekmesi meselesi