Tırtar / Tomurcuk
gözlerim yağmura tomurcuk
billurlar yuvarlanır yanaklarıma boncuk, boncuk masum ve taş duvarlı evler toprak yollarla sarmaş-dolaş çelenler uygun ne dümdüz yollar ne de köşeli harımlar ne evler dört köşe, ne pencereler üzgün her şey, herşey düzgün çelenlerin dibinden şiril-şiril akan Yukarı Çeşme havuzunun suyu Delamatlar Bayırındaki söğüt köklerinin arasında kendini bir o bir bu yana vururdu kendi halinde akar kıvrıla kıvrıla yolunu bulurdu durgun düze indiğinde samansı çöpleri sürükleyerek çöpelleri takılı koyarak köpüğü önüne katarak önce yarıkları doldurarak bir bahçe duvarınının deliğinde süzülerek yaz güneşinde kavrulmuş fidelere can verirdi aşağıya indiğinde yeterdi herkes sırasını bilse olsun harımlar kapışırcasına bir damla su akmasın boşa bir tohum yeşersin bir fidan büyüsün boşa giden bir damla su kuruyup gitmemek uğruna üzgün.. gecenin geç yarısında ulumalarda köpekler sıra sıra tanyeri ağarmadan daha köy tatlı uykusunda uyansa kalksa mı acaba gözler sabah mahmurluğunda pekmez köpüğü yeleli horozlar ötüşmekte uzun uzadıya birbirleriyle atışmaktalar uzun mu uzun o nasırlı elleri deynekli kırış kırış ama güleç yüzlü pırıl-pırıl insanlar durgun bir taşa oturmuş bir duvara yaslanmış bir eşeğe binmiş çift süren çapalayan sulayan insanlar yorgun zaman ah!.. zaman dursa geçmeyi unutsa sizde ve bu fotoğrafa dönebilsem varsın siyah-beyaz olsun üşümeyeceğim olsun tenha sokaklarından geçip sokağa açılan "kocaçalı"yı iterek bir kenara "-laouyn ihtiyar" "-ebe evdemisin" tahtalarını yağmurdan korusun diye yapılmış küçük çatının hıfzettiği iki kanatlı "gocağapı"nın tokmağını çalacağım ya da açacağım tahta sürgüsünü yukarıya iterek nasıl olsa eskisi gibi evlerde çoban köpekleri yok artık en fazla “bir Ayvaz, bir Köroğlu” ya bir Ayvaz veya bir Köroğlu küçük çatıların, korumadığı tek kanatlı, ipi bir kuru ağaçtaki bükük eski çiviye dolanarak kapatılmış kapılar; hani yağmur kabuksuz ardıç sırıklarını grileştirmiş, ya da kimbilir ne ağacı damarları belirginleşmiş, pörsük tahtalı "cümle kapı"ları var ya! hani tutturuldukları yerin arkasına yamıltılmış "mıh"ları küflenmiş söğesinin dibinde ya taş, ya testi çanağı bağından kurtulunca "gelen var" gıcırtılı kapıları olan evlerde yaşlıları ziyaret edip, "yalnız"ları yalnız koymayacağım. köyün tenha sokaklarından geçip kırık camları çapıtla kapatılmış, ya da kağıt yapıştırılmış ardıç çörtenleri yana kaymış kapısında bir ip ipi asılarak kapıyı itip yanlarına varacağım hastaları yoklayacağım baş uçlarında bir ömür “-ömür dediğin ne ki, göz açıp-kapayana gadak geldiii geşdi!” ellerime alıp ellerini ısıtacağım bırakmayacağım göz açıp kapayana kadar baş uçlarında olacağım DİPNOT pörsük: eski cümle kapısı: evlerin sokağa açılan ana giriş kapısı çörten: toprak damlarda biriken yağmur sularının duvara siğmeden daha uzağa akıtmak için oyulmuş ağaç veya teneke oluk, çölten |
ki o zamanlar köyler kalabalık neşe ve muhabbet vardı.
ya şimdilerde havlayacak it bile kalmamış...
hüzünlenmemek elde değil Üstadım hele bir de yazması, bence en ağır olanı..
tebrik ederim