Galanima
tan yeli mavi sürmesini çeker
Galanima’nın ak köpüklü kirpik uçlarından… keklik seker çayırlarda dağların pembe kelebek tacı takmış yeşil saçlarından akşam çökünce sırt üstü tepelerin dallarda üskût kozalaklarına çekilir buğu tutan penceresinin önüne Melahat dışarıda yağmur çamur mavi badanalı duvarda mırıldanan bir radyo ocakta dem tutmuş ıhlamurun düşlerine dolan kokusu dama vuran yağmurun sesinde gönlünün sızısı durmaksızın ilmik atar dalıp gittiği sevdasının zulasına ah Salih ustanın bileziğe sığmayan göz süzüşleri … sabahın çiyli hayallerine sevdanın inceliği ter atana dek nasıl da büyür parmak uçlarında gün sedirde uykuya çoktan dalan yaşlı annesinin astım krizlerine nafaka seher vakti çökünceye dek delinen hayal kurguları dalar öylece gaz lambasının üfüren zifirinden geceye çözülür gecenin ıslak sabahlarına saçlarının örgüsü işler sevdasını çifte cımbız ucuyla şafağı karanlığın istiridyesinden sökerek uyanır ladin kokulu rüyaların koynundan gün ağarmaya yüz tutunca yeşiline duman kaçmış dallardan giyer mor güllü fistanını sıkıştırıp kuşağına umutlarını dolar başına gümüş pullu yaşmağını Kemer altı çıkışından bakırcılar çarşısına doğru giderken koşar adım alır soluğu Bedestan’ın tarih kokan duvarlarında Galanima yokuşlarından aşkın koyuna berrak süt tomurcukları emziren denizin sinesinden uçuşur göğüs kafesini yırtan kuşlar yosun bağlamış yüreğinin yazısına salınır umutları yokuş dibinden denizin kıyılarına vuran gelgitlerine dağılır aşkın mürekkebi zümrüt bakışlı Karadeniz’in mavi duvak takan uçsuz semalarına yırtılır ucu kara lastiklerinin Kemeraltı çıkışlarında tam atölyenin önünde şakır fırfırının fistosunda isli sırtların suskun türküleri süzgecinde çapkın ponponlar oynar kemençe tellerinde balıklar Salih Ustanın elinde beklerken dövgüsünü bilezik sığmaz sevdalı eteklerine yüreği kızıl yaran mavi bakışlarıyla kesişir gözleri saçlarına uçup takılır günbatımı haylazının gelin teli payelenen düşlerine serçeler yavrular birleşen dudakların kaçamak bakışların kıskacından habersiz ayak üstü kurduğu hayallerde akar kıyılarda gelin çiçeği bitmiş sırılsıklam teni maviliklerin sırt üstü düzlüklerin sayıklayan yankılarından kız horonu nağmeleri püskülü sarkar soyunur yüreği denizin eşiğinde harelenen sevdanın üryan sabahlarına mavi kıyıların kıvrılan kirpiklerinden aşkın saçakları takılır gaybana kemençenin efkarlanan tellerine birleşen yüreklerin cilveli yamaçlarında zifin çiçekleri açar poyrazda savrulur deli mavisi hırçın dalgaların ladinler kozalağa durur Karadeniz’e uzanan hızmalı burnunda Trabzon’un Galaniman’ın küpesine takılan akasyaların cemresinden çiseli dudağına gülün utangaç öpüşler iner sözü alır harman sonrasına uzanıp elini öper yaşlı anasının kuzey yıldızını avuçlarına alan edalı koynundan ayağı kayar karanlık gölgelerin sürülür aşkın coğrafyasından filiz kıran elleri karayelin titrer alacasında gaz lambasının sevinci geceyi sökerek kabuğundan basar bağrına sabahın ıslak dudaklarına sükut döken yakamozları bir gece daha dinlenirken dağların safir rüyalar saçan vadi boyu yıldız yağmurlarından salar göğüs ucunu Tırmalayan ak güvercinlerini Boztepe’nin ağaran kaşlarına parmak uçlarından fışkırıncaya dek aşkın deryası elinde cımbız durmaksızın dokur sevdanın yüzgörümlüğünü Trabzon hasırının ak teni saran vuslatında transparan dokunuşları közlerken güneş sevda yanığı yanaklarında gelincikler açar aşkın şafak sancılarının telkari dokuyan parmaklarına bir kız damlar gecenin kucağından… ’’Usare sayı 25’’ |