Tırtar / Türkü"-o ğünlerde teyibi meyibi pek bilen yoğ aramızda, plak Kısırollarda , 40’lı yıllarda sonra sonra kızı olan evler halı dokutmaya başlayınca evlerde ıradıyo türkü söyler Ali Can, "erik de dalı gevrek olur, basmaya gelmez • amman aman elin de gızı nazlı olur, küsmeye gelmez amman aman" gecenin geç yarısında, sabahın seherinde; “Ocakbaşı”, yolma zamanı “Tarla Dönüşü”, tam bizim uçu ocak başında birikdik mi ocak başı yomadan dönerkene yanık-yanık türkü bi de Ankara Radyosu “Yurttan Sesler Korosu” sazlarda Cengiz Akmeriç, Hüseyin İleri, Atilla Mayda Adnan Şeker, Yaşar Aydaş, Güray Taptık ve Nida Tüfekçi, “-bu Nida Tüfekçi’de türkü dernerimiş Muzaffer Sarısözen, Ali Can gibi hani Neriman Altındağ Sözeri’ynen evlendi “-belki de ıradıyo evine girennerin içinden Nida Tüfekçi’yi gazandırtdı onu kendine ayırdı belli mi” “-belki de garısının sayasında Radyoevine girdi kim bili(r)” “yoğ ülen o garı…. Muzaffer Sarısözenin garısıymış da hocası ölünce Neriman Altındağ’ınan öyle evleniyo garı ondan sonura Tüfekçi soyadını da alıyo yani …” “-mezhebi geniş bunnarın” “-Alamanyalıların ettiği gibi hani adam garıları hemen alıyollar deye garıyı yollarımış da garısı, gocasını isdek ederimiş ya” “-isdemeyverise” “-olmamı len heş” “-olur mu yau çocuklarının bobası” “-olmamı len Alamana ğetdikden sonura ona goca mı yok boba” kimezi Alamandan filen isdek yapar “-bu gün ayrılık günü hakkın helal et anam gönlünden silme beni hakkın helal et anam gelipte dönmemek var dönüpte görmemek var dünfa fani bir dünya gurbette ölmekte var” açcık daha genç olannar kocası gelsin deye haral (da) “meşeler göğermiş varsın göğersin söyleyin soysuza durmasın gelsin varmasın kötüye asılsın ölsün ah varmasın kötüye asılsın ölsün kötü adamın var ömrünü yok eder anam yok eder” üş gardaş var ya Nejla Erol, Nezahat Bayram, Ülkü Beşgül bireh bireh.. bi dee Hacer Buluş, Aliye Akkılıç "helvacı helvacı helvanı yap tahanını şekerini bolca kat" “-yolma tarlasına bile ıradıyo davşıyanlar çoban eşşenin heybesinde davara ” sabah sabah bi uzun hava asdıltdırıyollar ince saz yanında “cevizin yaprağı dal arsında güzeli severler bağ arasında üş-beş güzel bir araya gelmişler benim sevdiceğim yoğ arasında” birileri de burçak tarlasına getmişler “sabahtan galkdım da ezen sesi var ezen sesi değil gızlar burçak yası var sorun şu adamın kaş tarlası var aman da gızlar ne zorumuş burçak yolması burçak tarlasında da yar yar gelin olması” “-böğün ıradıyoda bi türkü duyuvusunlar ertesiğün bizim halıcı gızların a(ğ)zında” “Giresun da gayıklar gızlar fındık ayıklar sevenner sevdiğini gece gündüz sayıklar” “zalım poyraz gıcım gıcım gıcılar yüreğime düştü goygun acılar su yolunda suya giden bacılar bacılar içinde yarim var var benim” "-Çil Murad plak getirmiş İstamboldan "Rıza Konyalı "- kızlar kazsın mezarımı" “çek deveci develeri sulansın Amman” “şerif hanım su doldurur dereden” herkes bilirdi, kime davetlilerse toplaşılır davetli oldukları evlere ezberlenmiş olsa da, goyvurudu gene cümbür cema(a)t güle-ğüle” Çil Murat İsdambolu gerisin geri dönerkene Akyola varıvıdık yerde beygirler ürkünşe barabar ters-mers getmişler de yatıvımışlar ğarı-ğoca iki hafta Senget hasdanesinde köye uğramadı bi daha nazara mı geldi acaba ilenen filen mi oldu yonsa “-Leylek oğlunun Garipli damadı Canan "lan mırtazo", "koyanın da avradını" çoluğun-çocuğun ağzında her an bunun neresi müzüğü kü, bunu söyleyen nası bi adam nasıl bi türkücü Güneyinin ardından geliyon “Gölyerinde ekine bakayın, varısa iki armıt, genlerden, genlerden ulen yanık bi(r) türkü.. uzakdan uzağa geliyo biliyon emme.. anıtdım bekleyon benim gibi her şey durdu hiş başga bi(r) ün-ses yok, duruldu her şey.. türkü bitince vardım Göpleklerin bağa adam başına birercik armıt üleşdirdim “-hatma yavrım ayıbolmasın hu türküyü bi ta(ha) söyleyvi..” nazlansa da yüksürdüm hazırımış valla ulen ağa bi asdıldı “Erzurum dağları yar yar da gar ile boran Aldı yüreğimi de derd ile verem Sizde bulunmaz mı da gardaş bir gurşun galem Yazayımm halımı da yare gönderem Uy beni beni de, belalım beni Çıkayım dağlara da gurt yesin beni Sataram bu canı da alıram seni Erzurum dağına da gara gidelim Ayvadan usandım nara gidelim Bu elin güzeli de gönül eylemez Gönül eyleyecek yare gidelim Dört yanımı gurbet sarmış telinen Yaslı yaslı bayram ettim elinen Göz göz oldu yarelerim dilinen Yaremi sarmaya da derman bulamam” Çil Mevlit’in plakları nedense; Ali Ercan üstüne bıkdırasıya her ağşam pencerede haporlo en yünseğinde "pınara güzeller sürüsü inmiş ayşe, fatma saçını yana taramış nurhanın gülleri pek taze açmış hiç birisi gülizarıma benzemez" okulda ise; sıra türküsünde kızlar "fırat kenarında yüzen kayıklar anam ölmüş, bacım beni sayıklar" Melahat “-ak taş diye belediğim hakdan dilek dilediğim …… Kırşehirde Hacı Bektaş mevlam bu taşa can versin” Şayeste “-kader torbasına elim uzattım tecelli kağıdım karalı çıktı ölüm torbasına bir yol göz attım dertlerim içimde suralı çıktı aman dağlar oy, canmım dağlar oy neden benim durmaz iki gözüm ağlar oy” Devecinin Gonyalı “-Bodrumlular erken eker-biçer ekeni feleğe gurban mı getdin ‘Bodrum Hakimi’ nasıl astın mefaret hanım kendi kendini altın makas gümüş bıçağıla doğradılar tenini feleğe gurban mı getdin Bodrum Hakimi hakim hanımın memleketi Kütahya Tavşan hakim hanım sen eyledin bizleri perişan” Azizin Imız “-gül ağacı değilem her gelene eğilem” Dilki Nizamettin “-yağmur üstüme üstüme varsın yağsın küçük hanım ben yağmurdan yaştan değil aşkından sırıl-sıklamım” Fatma Oruç “-atımı bağladım iğde daline oturdum ağladım kendi halime bir defter bir kalem verin elime yazayım derdimi ben o zalime” yolma tarlasında; gurbet yolu gözleyen kadınlar türkülerle ağıtlar yakar uzaklardan rüzgar yanık uzun havalar getirir, insanın içini eritir bir getirmez; bir getirir Bedia Akartürk’ün sesini “gayrı dayanamam ben bu hasrete ya beni de götür ya sen de gitme ataşın aşkına canım yakma çıramı ya beni de götür ya sen de gitme! yar sineme vurdun kızgın dağları viran koydun mor sümbüllü bağları sevdiğim geçiyor gençlik çağları ya beni de götür ya sen de gitme!” radyoda cuma sabahları dini sohbet, herkes radyonun başında doktor Faruk Ermemiş’den ardından “halk hikayeleri” proğramına odaklanırdık hemen pazar sabahları “istekler” “Almanya’nın Münih şehrinde çalışmakta olan filanca Türkiyedeki yakınlarına, filan yerden bilmem kim Sivasın bilmem hangi ilçesinin bilmem ne köyündeki annesine, babasına, eşi bilmem kime, çocukları falana, filana, şuna-buna falan yerdeki ağabeyi falana filan yerdeki kızkardeşi filana ablası filana ve yeğenlerine, eniştesi falana ve çocuklarına falan şehirdeki akrabalarına filan şehirdeki yakınlarına selam ediyor sağlık haberlerini bekliyor ve onlar için; “Yeşil Ördek Gibi” türküsünü istiyor aynı türküyü falan yerden filanca anasına babasına oğluna gızına liste uzayıp gidiyor; “yeşil ördek gibi daldım göllere sen düşürdün beni dilden dillere başım alıp gidem gurbet ellere ne sen beni unut ne de ben seni” diye devam eder gider ve peşinden gözleri dolduran, burun direklerini sızlatan, nefes alıp vermeyi unutturan insanın boğazına bir şeyleri düğümlendiren ve derin bir “offfff” çektiren ağıda benzer gurbet türküleri çalınırdı insanlar hayıflanır gözler dolardı Kara Müslüğün Kara Şaban alır sırayı “benim anam da yol üstüne çıkar da sarı saçlarını da gelep gelep yolarsa nerde benim garip oğlum diye sizden sorarasa vay sorarsa, yolda den ağlatman benim anamı, garib anamı” |
-----------------İsmailoğlu Mustafa YILMAZ
......................... Saygı ve Selamlar...