tahâ ( korkağın el kitabı )içi titreyerek korku duyanlara indirilen bir kitap var; arşa istiva zamanını bilir misin gizleme sesini, bağır, çağır yağmala.. gizliden öteyi bilen var, kaçak ülkesi var yitik çocukların üç vakte kadar çıkar fallar ve bir de keramet var daha; biliyorum sen de korkuyorsun TaHa arş-u âlada, neminde toprağın ne varsa paylaşılan ölüm ve kara toprak kadarsın hâlâ toprağı bilen ateşi de bilir hani bir kıvılcım görende evlad-u iyaline; ’bir cemre bulurum, ya da yol gösterici bir ışık..’ demişti ya ürpererek beyazlığından Musa.. Işığa gidene seslenilir elbette ışığın ve sabahın bir sahibi var, anlasana durma, çalış, çabala, karşılığı var elbet bu kitapta kiyamet sende gizlenmiş be Taha.. Her varlık bir şeyler gizler zaten batnında sen de sırrını esirge ama susma.. Musa’nın asasını bilir misin Taha bilir misin Harun’u sarsan yed-i beyzayı üçler, kırklar, yediler aşkına konuşsana bu senin hikayen Taha, bu senin kitabın kendi öykünde bir kırıntı olmak yakışmaz ki sana şaşkınlık yakışmaz avuç dolusu susana durma at elinden avazını at Taha Musa’yı geçelim, sana anlatacaklarım var daha beyaz el mucizeyse, kara baht keramettir unutma sok elini bağrına, gizle çaresizliğini gizle de güçlü görün dosta düşmana mucize ve keramet şöyle dursun bu illettir ve düşün şu duayı: ’’Rabbiş-rah lii sadri..’’ kekeliyor musun, yoksa ben mi üşüyorum Taha hangi meleğin ellerine sığacağız ki hangi ölüm yakışır daralan göğsümüze erinme, eğme başını, sakın susma Musa’ya istediği verildi, sen de iste bir şey söyle ki merhamet yağsın saçlarına sen bir aşkı öldürdün ya hanii biz yine de affettik seni, sevinçler büyüttük de geldik kapına göz aydınlığı olsun, yürek ferahlığı olsun diye biraz şiire biraz gözyaşına bağışladık seni Taha utanan Firavunlar gördük, secdeye kapanan münkirler ört üzerimizi bu içine defne yaprağı düşmüş şiirle yum gözlerini üstümüze, kefen niyetine yorulduk yaşamaktan ya, yine de geliriz belki yurduna Cebrail bir kırağı gibi dökülürken sabaha... .. |
ustaya saygımla