Mi...
yağmur otları ıslattı
ayağım kanıyor yerin soğuğuna buz gibi bir sinema karanlığında iki film birden izliyorum sanki eskisi gibi... eskisi gibi bir ağaç hışırtısına tavım ilkyaz ilk hangi yolun kıyısında çiçeklenecek diye düşünürken tam acı çekiyorum kendi içimde kaybolarak eskisi gibi... eskisi gibi kar soluğuyla görüntülerin üzerini hohluyorum uykumda dünya penceremin ötesinde yokluğun kapının tıkırtısına kalkıyorum da rüzgarın ilk ışıkları ayartışıyla fısıltısında ağır aksak gölgelerin arıyorum çocuk sesini... eskisi gibi... eskisi gibi aklımdan bugün ilk nasıl geçecek diye düşünürken tam kaygılanıyorum uzak çizgilerde kaybolarak ağlıyor muyum... eskisi gibi... beyaz bulutlara kuşlar mı üşüşmüş kalbim zamana teslim olmadan bir türküyü senin sesinden dinlemek arzusuyla yoğun bir özlemin ortasında eskisi gibi susup suyun akışını dinliyorum tozun kalkış anını ayın yükseliş sancısını yarı açık bırakılışını umut bağladığım bir perdenin ve şavkını ateşin beynimde... dinliyorum eskisi gibi... eskisi gibi sokaklara ayrı adlar bularak güncemde sakladığım fotoğrafını alıyorum şarkılarımın ortasına... buğulu sessizliğimi zorla öptürüyorum gidişine ama yalnız gidişine.... ayak sesleri gün kırıntısına razı baloncu amcalar terk etmiş parkları bomboş bir kent arıyorum yalnızlığıma utanıyorum... terliyim... karnım aç... ve en sevdiğim rüyam oluyor son gördüğüm rüya birlikte zamansız bir ormana kaçtığımız... eskisi gibi ölünmez çünkü... kağan işçen... |