birden aklıma gelir mayıs aylarında ütüsüz gömlekler masanın üzerinde zarf içerisine bırakılmış onluklar gibidir adına şarkılar söylenen kadınlarında lüksü herkesin gözü önünde acı çekmek peki, adamlar güvercinleri ne yapacaklar terasta oyalanırken perdah anında götleme biter kilitlenir dudakları yalnızların komşu çocuğu her gün büyümektedir biyolojiden, kimyadan bahseder evde kimseyokçular tavan arası tedirgin bir öyküdür ayrıca unutulmak
daha bir yumuşak büyük bir meydan da, insanlara sığınmış umutlar ara geçişlerinde bisiklet zincirine dolanan eteklerin boyu kısa bebek bekleyen kadınlar gülümsüyor zorla sonbahar sonrası da çekilmiyor baharı beklemek içine kitlenir o yumuşacık dudaklar gezegenin ilminde fikri sabit dayıların da kaşları sarı kırmızı konuşuyorlar, bu evin de duvarları soğuk, nem besliyor nefesler söylenmiş miydi masumiyet hastalığında merhametsiz mantık kürk sevicisi sonradan akla geleni tatlı bir ışıkla betimlerken gözleri bugün yalnız su nedensiz bir sus miktarı kadar avuç aç yumuşatır ellerini ateş infilakı kibar bir gözyaşı sığınır gül vaktinden
bu aralar, sabah dörde yaklaşırken sarı bir arabadan iniyor sarı saçlı bir step kızı ojelerini kurutan gurbet parfümündeki alfabede saklı penceresini açıp sokağa bakındığında, saat on bir bakkala kadar gidip sigara alabilir, türkçesi yetebilir buna geri geldiğinde bir orospu nezaketiyle yatağına uzanır şeytanın beline saran erkeklerin parayla sahte öpüşmelerini unutup bir özne olmanın hayali kurar kumanda elime yapışmıştır televizyon sonuna kadar açık başroldeki kadının ilk filmiyle sinema festivalinden ödülle döndüğünü öğrenince başlarsın kendi çevrende yanıtlar aramaya kahverengiye dönüşün kısa olduğunu aşkın çekiminde lisan-ı israfının bitlenip, öleceğine sesli gülersin
yugoslavyadan alıntı kaybolunan yüzlerde mütarekenin beline dolanır büyük ittifak sen bir şiir yazdırmadın koskoca propagandaların ardınca yumuşak bir geçiştin muazzam silahlar arasında insan selinde komik gösteriler başlardı içime işlerdi ayrılığın batardı, bir şiir bile olamadı yıkılışın transilvanya köylerinden bakakaldım, elimde risalesi tek adamlığın
kadın güldüğüne bakmıyorum yalnız gülseydi de yeterdi, okuma yazması jilet gibi sabah akşam çıldırıyor kılları afet görüyorum rüyalarımda parmağındaki jiletle soyuyor derimi damarlarında muazzam akıştan bahsedilebilir payıma düşen kürdanları besliyorum
bir masa, daha yumuşak bu aralar yugoslavyadan alıntı kadınlar dilimi tuzluyor salgın uyumsuzluk kurtulamıyor takım elbiseli ölü sevicileri kodaman bir seviş eksiliyor çocuk tarihinden çarpa çarpa ağaçlar devriliyor bunu da yaz diyorum tarih, sinema, bunu da çek kalabalık insan yalnızlığından sanki bir gemi batıyor boğazımda kendime gelemiyorum
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
'productum' şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
'productum' şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
o adam ne yapacak güvercinleri bilmiyorum ama başım güvercinlerle feci dertte. pervazım yuvaları oldu, acıktıkça geliyorlar:) her neyse, konuyla alakasız tabi. konumuz yugoslavyalı şu kadın ve diğerleri... uzanıp yatağına, eminim o da en az bir bebek kadar şefkatle sarınılmasını istiyordur, diğer türlüsünü benim zihnim kabul etmiyor...
desenize İsmail abi boşuna bekliyo o gemiyi, geleceği falan yok, çoktan battıysa boğazda... off, az önce yanlışlıkla birine beddua ettim resmen, çok kötü hissediyorum ya, ondan da saçmalıyo olabilirim.
kedi beslemek ya da eskiden cd bağla derlerdi, kendilerini görünce kaçıyorlar, o da olması pencere kenarına güneşi yansıtan poşetler koyanlar bile var ama hiçbiri kesin çözüm değil. apartmansa eğer, tüm apartman bir olup çare araması lazım. o da olmadı haftada iki kez temizlemek lazım pisliklerini. :) bilmiyorum, şu an kedinin biri kolumu tutmuş, benim sahibim gibi bana davranıyor zaten. hareket edince tırmalıyor. :)
Delisin.