Ey evrenin kavruk yüzlü Meryemi İstanbulHuysuz çocukların boynuna atkı olsun Gece ırmağa düşen derin sessizlik, Haydutlara bayram olmasın Küskünlüğü kırlangıçların Mahpus damlarına bıraktığımız gençlik Henüz düşmesin hüzzam şarkılara O duvarın önüne Bir gökyüzü bırakıp geçerim hala Hala bütün sabahların Kuşlarını örterim damlar üstüne. Ve ağıt yakıp Kürtçe şarkıların dilinden Dicleye gömülen çığlıkların karnını deşip Akrep aşiretlerinden Bir tabut kurtarıyoruz musalla taşları üstüne, Kırk kez idamdan dönen adam Çocukluğunu yontuyor sakallarından Bir tren kalkıyor homurtuyla Bir ıssız kasabadan Çocuklar huysuzluk aşısına koşuyor Gün boyu caddelerde Dağların ardına çekilen Mavi renkli cesetler doğuruyor zaman Yağmalanmış mezar taşlarında Kumral ölüler yatıyor Gökyüzünü kırbaçlıyor yıldırımlar Günün anısına, Günün anısına dinamitliyorum Akşam yalnızlığı çökmüş mahpus damlarını, Ve ne kadar kalırız çiçeklerin sevincinde toprakta Kerpiçten yağmurlar yağarken Üstüne kafatasımızın, Bir güvercin ne zaman uçabilir Yıkıp tuğlalarını gökyüzünün Bu benim resimlerim, Korkunun siyah beyaz tuvaline düşmüş Yaşamak buhurdanlı çaydanlıkta imtiyaz hakkı, Ölüm ezbere bildiğimiz kelebek mahrumiyeti, Doğudan batıya Topuklarımız altında işgal edilmiş bir dünya, Ey evrenin kavruk yüzlü Meryemi İstanbul, Sana ölüler bırakıyorum Kiraz dalına asılı gömleğimden, Bu gece İsa aşkına gir mezarlıklara, Dirilt boynu kırılmış kaç ölü yatıyorsa toprakta. Bu topraktan rüyalar harmanlanır İthal cehennemlere, Ve silikon cennetler pazarlanır, Takma dişlerine kentlerin, Ağzımızda yorulmayan öfke atları, Kendi yalnızlığımızı kefenleriz sarı odalara Bataryası bitmiş korkulara hamalken bedenimiz Mezar taşları çakılır kaşlarımız üstüne Şimdi suda boğulmuş bir balık aklım, Dağıt saçlarımı gökyüzüne rüzgâr. Ruhum rehindir intiharlarına yakamozların, Her mevsim karanlık sularda. Beni böyle yargıla ey tarih, Susmayan dilleri vurarak boynuma Ömrümü kemirirken yırtıcılar Mor bir tebessüm soluklanır dudaklarımda. GECEYE KAÇ VAR ÇOCUKLAR? Çıkarın atkılarınızı huysuzluk aşısı var. |
Mahpus damlarına bıraktığımız gençlik
Henüz düşmesin hüzzam şarkılara
O duvarın önüne
Bir gökyüzü bırakıp geçerim hala
Hala bütün sabahların
Kuşlarını örterim damlar üstüne.
Ve ağıt yakıp Kürtçe şarkıların dilinden
Dicleye gömülen çığlıkların karnını deşip
Akrep aşiretlerinden
Bir tabut kurtarıyoruz musalla taşları üstüne,
Kırk kez idamdan dönen adam
Çocukluğunu yontuyor sakallarından
ÜSTADIM;
FEVKALADESİNİZ VESSELAM.
BEN SUSARIM BURDA İŞTE.
SEVGİLER.