Diş fırçamın üzerinde bir kirpi ikamet ediyorSusmanın yalnızlığında öğrendim Su üstünde yürümeyi Ben kimsenin umurunda değilken, Böyle bütün duvarları yıkılmışken Üstüme dünyanın Şimdi umurlar yemek sonrası Ağzımı sildiğim peçete Göğsümün tuğlalarını kıran Balyoz sahibini arıyorum, İçimde köleliğe başkaldıran binlerce Afrikalı Ateşler altında sığınak aramıyorum korkularıma, Filistin bakışlı çocuklarla uyanıyorum düşlerimden, Diş fırçamın üzerinde bir kirpi ikamet ediyor her sabah, Çok zor merhaba demek yeni bir güne, Güne gülerek başlayan Sarı öküzün boynuzlarında dünya aramıyorum, Kibrit kutusunda saklar olduk güneşleri, Filler gezinir oldu kirpiklerimizin üstünde, Damdan düşer gibi düşeriz her gece cehenneme, Cehennemde gökyüzü mağrur çocuklar mağdur Acemi bir ayrılık yoklar nabızları çoğu kez Boynumun ağrıyan yerlerinden Bir gemi kalkar her sabah, Mayın yüklüdür, bomba yüklüdür, dinamit yüklüdür, Sakladığım kırlangıçları çıkarırım Tavan arası çeyiz sandıklarından, Menekşeler dökülür urganlı saatlerime, Bileklerime vurulan ikbalim döner saatin sarkaçlarında, Dolaşırım dünyayı süngülerin ucunda yükselirken göğe başım, Belki arşa çıkarım, belki yıldızlara çıkar naaşım, belki akar geceye yaşım. Güne gülerek başlayamam, Paletler altında çekildi canları Filistinli çocukların Sapanla kuş vurmayı unuttular görünce katil tankları, Musalla taşında kopmasın uçurtması yüreklerin. Ah ey İstanbul, Mekke, Medine, Kudüs Nerede toplarız kubbelerin sevincini kimliğimizde, Gençliğimizi bırakmadan bir türbenin ayak uçlarına Üsküdar yanarken kızıl akşamların dostsuz ufkunda Karacaahmet bir gül sarkıtır dudağında Emirgan’a Galata’dan bir gömlek giymiş yel değirmenleri büyür martısız akşamlara Ekmek tadında bir şiir yazar şair şiir âşıklarına, Dönme dolapta iki sevgili Beşiktaş’ı toplar avuçlarına Ansızın çıkagelirim, şaşkın, ayak izlerimi bırakıp voltada, Marmara’nın mavi sularına düşerim Haydarpaşa’dan Demirden bir ranzaya sokar beni Gülhane’de bir hayvan kafesi Öfkemi körükledikçe arsız, arsız adamlar dökülür kâğıt paralardan Eminönü camlardan düşer eşini kaptırmış bir balığın şaşkın bakışlarına, Israrla yürürüm alnımın damarlarında patlayan taksim meydanına, Yerlere serpilmiş tüm gürültüleri toplarım günlüğüme Sonra arzın merkezine inip metrolardan bir köstebek gibi, Evde beni bekleyen mahmur bakışlarına yürürüm sevgilinin, Hey gidi İstanbul ağzımla öpüştüğüm şehir, Panayırların, parkların senin olsun, Senin olsun lale devri kayıkların, Üç gülün şafağında sevdim seni, Haberin bile olmaz öldüğümden Yere düşmüş kanatların, Mavi bir kız tarar seni saçlarına her sabah, Her sabah taze balık kokusunda bayat İstanbul Katran sürülür şehrin üstüne, Konuşmayı unutur halk Türkçe bildiği kelimelerden Yangın yerinde meczup, kelebek sırtında dev, kanlı dalgalarında yakamoz. Eyvah diye başlarız güne esmer uçurtmaların sabahlarında. Fermanı kül bu şehrin, dermanı çığlık ve haykırış. Güne gülerek başlanmaz bu şehirde, Semada cesetler uçuşur. Bu şehir tahliye olmalı cellâtlardan. (Filistin halkına) |
Her sabah taze balık kokusunda bayat İstanbul
Katran sürülür şehrin üstüne,
Konuşmayı unutur halk Türkçe bildiği kelimelerden
Yangın yerinde meczup, kelebek sırtında dev, kanlı dalgalarında yakamoz.
Eyvah diye başlarız güne esmer uçurtmaların sabahlarında.
Fermanı kül bu şehrin, dermanı çığlık ve haykırış.
duyarlı yüreklere selam olsun