LâvinyaBir sevda ver bana Lâvinya göğe ipek süren kanatlarının nazenin edasından… Neretva’ da titreyen maviliklerinden gözlerinin koynundan boşaldığım çağlayanların şafağından … Yağsın kar beyazı şahikasından üryan sancıların göğü Eteklerinde papatyalardan bir düş düşsün kanatlarından yüzünde okşanan hayallere melaikeler Ah! Lâvinya haylaz rüzgarlarımın mavi kelebeği sarı saçlarının nergislerinden aksın yangınlarıma kor kor güneşler Şurada emziğinden kesilmiş bir kuzu Soluğunda kanaması koklanılmamış güllerin Uçtu uçacak canımda kefen yırtıklarından cıvıltılar Ağız suyunda bir bebeğin donmuş kuşlar -bir yüreğimden kalkışlarından bir yüreğime konuşlarından- İpek şalından bir yığın altında altın saçan özgürlüğün don vurmuş sureti çığlıklarından yükselen seslerin ruhuma dalga dalga yayılan esareti Üşümüş minicik parmaklarında ceninlerin ezilmiş uğur böcekleri Burnunun ucunda bir düşün gün görmeyen isi Hepsi seni fısıldarlar kulağıma içremde boğulmuş pür hun bağırışların son durağı gövdeyi çoktan getirmiş bıldırcın sağımlarının sızıntılarıma süzülen mağrurluğu dokularıma parçalanan nefesinin acısı Lâvinya -bir bedenden ayrılışını bir bedene dönüşünü- Ah!Lâvinya sevda ağacımın yalnız çiçeği bir kırlangıç göçer ağrılarımı Saray Bosna’dan Mostar susar hüznün serenatlarını semalarda Vav misali çırpınışların zerre derinliklerinde sığ efsununa banar yanan yüreğini ay Fıstık çamlarının kozalaklarında tırtıklanır mavisi sana doğmayan gecelerin Ah! Tanyelinin salınımında şuh duruşlu kızım yağmurlarımın kirpiğinde güneşsiz ağrım benim Yakamozlar su içmeye iner bakışlarının bakışlarıma silkelenen çiy’inden Seçeler dizilir dallarına vaktin adının konçertosu başlar ruhuna üflenen hazzın sonsuzluğa akan o mağrur huşusundan Bir meltem dökülür tizlerinden aşılanır eriminin şerbetlenen tadında nisanlar Katliamın izlerini siler gözbebeklerinden ağlayanlar çoşar Sava Sarı saçlı bir kız çıkar içine kırılan koynun okunuşlarından buğulu akislerinin safranlarından gülüşlerine akar Kırılır elleri ihanetin Karaciç’in hain döllerine iner ölüm meleği bükülür beli Mladiç’in Utanır filizlenişlerinde ki körpe çürükler utanır Lâvinya ölümün kapkara isi utanır bir haydut gibi çökerken kaburgalarının çatırtısına nefesinde boğulan İnsan Haklarının hırıltısı utanır Kül rengi bir düetin kılavuzluğundan damlar kelebekler her birinin kıpırtısında yitik bir can kardelenlerce dirilir düştüğün bedenimden yere çöker ahh arş çığlıklarından yükselirken sahibini arayan ruhların İşte o an Lâvinya göğsüme dayandığın o an eğilir gökler alnında ışıyışlara ölümsüzlüğü içer kirpiklerinden cemreler İçime sancıyışlarında polenlenir denizler elleri yanlara düşen o halin dirilir bir daha dirilir Lâvinya göğsüme dayanır ah ellerin Kanatlanışlarının sessizliğinden kopar bucaklarım saçlarının sarısından sürer pıhtıcıklarını gelinciklerin Yağmurlara arınır ağulu uçlarında serçeler Sustuğun yerlerinden doğar rüyalarıma geceler şavkından masmavi gökler yağar Lâvinya ! ’’Güzlek ’’ |