Orta Okul Anıları / Filim
Cumartesi günleri,
eski bir ‘kaptı-kaçtı’dan ve oldukça yüksek volümlü müziğin arkasından, hoparlörde inadına sevimsiz bir sesle günün filmi duyurulurdu, ve her film; “-son yıllarınnn! en güzel macera filmi, Çınar Sinemasında….. sahat ikibuçukta…… sadece bayanlara Çınar Sinemasında aşk-macera avantür ” bazen Keloğlan, Ayşecik, Kara Murat, Tarkan bazen de türkü-şarkı filmi Orhan Gencebay’dan “- sevenin halinden sevenler anlar gel gör şu halimi bir teselli ver aramıza kimse gelip girmesin perişan halime bir teselli ver ben zaten her acının tiryakisi olmuşum ömür boyu bitmeyen aşkınla yoğrulmuşum” akranlarımız arasında bir Yılmaz Güney-Cüneyt Arkın kamplaşması (güya Yılmazcılar solcu, Cüneytçiler sağcıydı) ve hepsinde kendi yazıp-yönetme ve Fatma Girik ya da Türkan Şoray ile birlikte başrol oynama sevdası şehirli çocuklar da bir kovboyluk merakı vardı “-hey Camoka, kes Sabata” ve “atını si lahlayan kovboy” naraları atılırdı rüzgarda savrulan yelkovan ritimli, ıslık çalınırdı fotoğrafçı camekanlarında Hayati Hamzaoğlu’nun, Danyal Topatan’ın Bilal İnci’nin Yalvaç’lı benzerleriyle çekilmiş fotoğrafları bir de Yalvaç’ta çevrilen “gölgen bile benden korkar” (ne demekse) filminden sahneler yer alırdı bir de siyah beyaz bir afişte “Hamido’nun Öz oğlu” bilmem kim (üvey oğulları da mı vardı acaba) o güne kadar Hamido adını duymamış olanlar bile filmden, artistlerden, aktörlerden, filmle ilgilenenlere bahseder oldular birbirlerine kendileri de hikaye içinde Hüyüklü’lü bilmem kimden, Masırlı bilmem kime çocukların Cüneytli, Yılmaz Güneyli senaryolarına Hamido ve Hamidonun Özoğlu eklendi anında sinemanın hemen yanıbaşında okunmuş tommiks, teksas, zagor cizgi romanları neredeyse onda bir fiyatına alınır-satılırdı öğretmenimize göre zararlı neşriyatlardı oysa en azından okuma çevki aşılıyorlardı ne doktorlara inanmalı ne öğretmenlere kapılmalı her şeyin azı yarar normali karardı ne kadar yanlış kanı aynı öğretmen oniki yaşındaki çocuklara; Mehmet Rauf’un “Eylül” romanını ev ödevi olarak hazırlattı mübareği aratmadığımız kitapçı kalmamıştı şehirlerarası otobüs yolcularına elimizde on lira kimdir, nedir bilmeden, “-amca” diye yalvara yalvara bulundu, şehir dışından geldi kim erkekti, kim kadındı hocanın neydi amacı, hoca ya belli bir yaştan sonra, hatta kitap hakkında bir şeyleri öğrendikten sonra okumuş olmalı belki de hiç okumamıştı, sayemizde özetini okuyacaktı “Öğretmenler! Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır.” belki bu söz bizden bile bir-kaç sonraki nesil tarafından ancak anlaşılacaktır yetişen her gençlik, bir önceki gençlikten öğretmenlerin eseri olacaktır yanlış-doğru, başarısız-başarılı, mutsuz-mutlu sefil-ezik, canlı-dimdik, en başarılılar bile abidik-gubidik vatanın evlatları, gelecek neslin ana-babaları Cumartesi günleri öğleden sonra kadınlar matinesi olurdu, ondörtotuzda sözde delikanlılar balkonda, gelip geçerken birileri illa aşağıyı kolaçan ederlerdi, izmarit fırlatırlardı aşağıdakilerin üstüne nasıl delikanlılıksa kızlarını yalnız göndermemek adına yaşlıları takardı aileler kızların yanına onlar daha dikkatliydi, filmi seyrederken korkup çığlık atarlardı, haksızlığa karşı intizarlarını sıralarlardı “gönenmeyesice” “beyliğinde şer çıkasıca” “ciğerinden yan, ciğerinden yanasıca” “kör galasıca” “nüzüller eyinsin işallah da yörüyeme” “…” öpüşme sahnelerinde balkondan ıslıklar, galiz küfürler “üsdüme çık bee!” “ulen senin gibi garım olsun bi milyon da borcum olsun” “Alllaahh yavrum bee” “garı dediğin böyle olacak kaderime sıçayın, şeyttimin gaderii” “yeme de yanın da yat” salondakiler ya; yüzlerine peçelerini gererler ya da başlarını yana çevirirler “viriiii” “-gene ağzından öpdü ikrah” “-aynaaa” “-ayennaa” dışarı çıktıklarında da ilk bu konu gündeme gelir tanış akranı bir kadınla karşılaştığında “ikrah namerd olasıcalaa Türkan deye geldik ayanam gene garının a(ğ)zından öpdü o adam” arada bir cumartesi geceleri Çınar Sinemasına giderdik zengin kız-fakir oğlan, birbirinin benzeri biri Türk filmi, biri de yabancı iki film izlerdik zenginin dalaverelerine diş bilerdik fabrikatörün oğlu yerine fakir oğlan tercih edilince alkışlar, çılgına dönerdik bize göre zengin olanlara haince bakışlarımızla dalga geçerdik “film” ayağa kaldırır ezilmişliğimizi, zenginler; gözümüzün içine baka-baka, çevirdikleri olur-olmaz filmleri, bize; paramızı alarak seyrettirirlerdi seyrederdik, zafer sarhoşu olurduk, yerdik aynı konu, hatta aynı oyuncular olduğunu bilsekte ertesi hafta sonunu iple çekerdik diğer filmde; isimler, olaylar bize yabancı film bittiğinde, sinemadan çıkanlar dışında yolda-sokakta kimsecikler olmazdı gece geç vakitte, hızlı adımlarla… gece geç vakitte en hızlı adımlarla eve gelene kadar, oynaşırdık sokak lambalarıyla biraz üşüdüğümden, biraz da korku acelem olurdu gölgem bir arkamda kalıp, bir önüme düşüyordu. cadde ardım sıra uzayıp gidiyordu pencerelerde loş ışıklar bir-bir karanlığa gömülüyordu bir ben yapayalnızdım kimse beni beklemiyordu saçlarıma karlar üşüşüyordu yapayalnızdım ve bekleyenim yoktu üstelik sobam da yanmıyordu ve yüklükteydi yatağım DİPNOT avantür: macera dalavere: düzen, hile, yalan-dolan Resim ilk seyrettiğim filmin afişi, yerli filmi hatırlamıyorum, Avare’ti de hiç sevmemiştim |
Güzel günlerdi
sinemalı günler.
tebrikler,
selâmlarımla..