Ruhlu Şehir
. . .
Yaşayamadığımız günlerin hatırına; çağlayı erik olmadan indir dalından üzümü korukken yol ekşi ekşi elmaya karışma kiraza dokunma böğürtlenlere teğet geç bekle kızarsın kan olsun beyaz gömleğin Babanla bin kere güreş tut göçmeden pazuna güvenmeden anneni onbin kere öp hayattayken hazır olaki bulamzsın bakmak için bile hergün doksandokuz kere selam ver zevata üç beş kedi bir o kadar köpek besle sokaklarda martılara simit atma balık serp Akşam serinliğinde çık yedi tepeli şehre serinde deli deli eserken rüzigar uç Galata’dan Balat’a oradan Ayasofya Sultanahmet yürü Gülhane’den Sarayburnu’na bin köpük bırakan ardından bir vapura ver elini Kızkulesi Üsküdar nazlı Kuzguncuk seçkin Beykoz’a doğru kıvrıl sahiden var çayırına devril Yuşa’dan bak karşıya Sarıyer havalı caka satıyorken Etiler Bebek boğazın birleştiği yere odaklan göreceksin ki birleşen gözlerin izi kalmış yakamozlarda Şimdi İstanbul telaşlıdır suriçi cıvıl cıvıl Eminönü hıncahınç herkeste ayrı bir sevinç Emirgan korusunda sincap geveze Belgrat’ta beyaz tavşan zıpzıp dizeler kağıda dökülürken kim demiş sadece trafik dura kalka herşeyimizle yapışmışız etle kemik Devasa binalar müstakilleri kodamanlar zayıfları güçlüler güçsüzleri ezer nasıl bir şehirsin canına yandığım büyüyen diğerini yemeden semiremiyor her melaneti yapıyor bir diğerinede kendine iğne batsa yediremiyor : Yunus ça |